Erkeklerin Korkulu Rüyası İktidarsızlık

Erkeklerin korkulu rüyası hatta kabusudur sertleşme sorunu. Nam-ı diğer iktidarsızlık..iktidarsızlık halk arasında kullanılan bir tabirdir çoğunlukla.. erektil işlev bozukluğu, erektil yetmezlik, ereksiyon kusuru, sertleşme bozukluğu ve empotans karşılaşılan diğer terimlerdir.

Cinsel ilişkiyi gerçekleştirmeye yetecek nitelikte bir sertleşmeyi sağlayamama ya da bunu sürdürememe, sertleşmede yetmezlik olarak tanımlanabiliyor iktidarsızlık. Başka bir tanımda da cinsel ilişkinin en az % 75 inde cinsel birleşmeyi gerçekleştirebilecek nitelikte sertleşme sağlayamama olarak nitelendiriliyor. Sertleşme sorununu nasıl tanı koymalıyız dersek bazı kriterlere bakabiliriz:

• sürekli ya da yineleyici bir biçimde yeterli sertleşme sağlayamama ya da cinsel birliktelik bitinceye kadar sertliği sürdürememe
• bu sorunun artık kişiler arası ilişkilerde zorluklar boyutuna taşınması
• herhangi düzenli bir ilaç kullanımının yan etkisi vb. Olmaması

Sertleşme sorununda süreklilik önemlidir. Çünkü cinsel istek ya da ilgi azlığına bağlı olarak da çıkabilir. Ya da durumsal olarak nitelendirilen strese vb. bağlı geçici sertleşme sorunları da olabilir.

Görülme sıklığı resmi ve gayrıresmi araştırmalara göre, yetişkin tüm erkeklerde farklı düzeylerde % 50 nin üzerinde olabileceği gibi, 60 yaşın üstündeki tüm erkeklerde %60 olarak belirgin düzeydedir.

Ne varki bu sorunu yaşayan erkeklerin ancak % 10 undan daha azı erkek tedavi görmektedir. Cinsel işlev bozuklukları arasında tedavi amacı ile yapılan başvurularda en sık görülen bozukluktur. Sebepleri organik ya da psikojenik olabilir. Organik sebepler olarak; vasküler, nörojenik, hormonal, penil hasar veya ilaçlar olabilir. Psikojenik sebepler ise; performans anksiyetesi, depresyon, ilişki problemleri, psikososyal problemler, psikolojik gerginlik vb. olabilir
Risk faktörleri açısından da değerlendirecek olursak; yaşlanma, hipertansiyon, diyabet, depresyon, kardiyovasküler rahatsızlıklar vb. kronik hastalıklar, sigara, aşırı alkol kullanımı, uyuşturucu madde kullanımı, beslenme bozuklukları ve stres sayılabilir.

Sertleşme sorunlarında iyi olan taraf tedavi edilebilir olmasıdır. Tedavi şekli nedenine göre değişebilir. Tedavi yöntemleri arasında cinsel terapi, ilaç tedavisi, küçük cerrahi müdahaleler, penis protezleri (mutluluk çubuğu) sayılabilir.

Yukarıda sayılan risk faktörlerine müdahale edilmesi ve önlem alınması da ciddi düzelmeler sağlayabiliyor. Örneğin; sigara veya alkol tüketiminin azaltılması, uyku veya beslenme bozukluklarının düzene sokulması, kilo verme ve düzenli egzersize başlanması, çift arasındaki sorunların yani ilişkinin düzene girmesi veya sorunların çözümlenmesi, cinsel yönden bilgi ve donanım açısından kişinin güçlendirilmesi çoğunlukla sertleşme sorunlarına iyi gelebilmektedir.
Herşeyden önce erkeğin kendine güvenmesi ve inanması önemli bir unsurdur. Cinsel ilişki öncesi yine sertleşmeyecek vb. kaygılar yaşadıkça bu durumla başetmesi zorlaşacaktır. Ve daha da stresi artacaktır. Bu yüzdendir ki bu durumda olan her erkek en erken zamanda uzman desteği almalıdır. Ve keyifle ve özgüvenle cinsel yaşamını hakkıyla yaşamalıdır ve eşine de yaşatmalıdır.

Bebeklikten Çıkış (1,5 – 2,5 Yaşlar)

Bebeklikten kurtulmanın ilk yılları genellikle ana baba için zor yıllardır. Bağımsızlık  mücadelesinin öne çıktığı bu yıllar anne babayı disiplin problemiyle yüz yüze getirir. Bir iki yaşlarındaki bir çocuğun yapmak istediklerine izin verilmelidir. Ancak yapmak istediklerinin kötü sonuçlarına karşı da korunmalıdır.

Çocuğu korumak adına alınan önlemlerin konulan kuralların onu aptal yerine koymamasına özellikle dikkat edin.  Üstesinden gelebileceği deneyimleri yaşamasına izin verin. Bu yaşlardaki çocukların bellekleri zayıf  olduğu için yaşadıklarından belleklerinde iz bırakıncaya kadar ders almazlar. Ayrıca çocuk, geçmişi  hatırlayamadığı için geçmişte yaşadıklarıyla bugünkü durum arasında bir seçim yapması gerektiğinde yapamaz ve böyle bir durumda sık sık karar değiştirir. Eğer iki seçenek de önündeyse seçim yapabilir. İleriyi düşünemediği için de çok fazla bekleyemez, istediği “şimdi” olmalıdır. Nasıl ineceğini düşünmeden merdivene çıkar ve inemediği için orada kalır.

Ayrı bir birey olmaya çalışırken ona bebek gibi davranırsanız sizle mücadele edecektir. Eğer bir çocuk gibi görüp disiplin altına almaya çalışırsanız da aranızdaki sevgi zedelenecektir. En iyisi disiplini bir oyun haline getirmektir.  Yürümeye başlayan çocuğun dünyası da hızla genişlediği için bağımsızlık önem kazanır ve bağımlı olma ile bağımsız olma arasında gider gelir. Tehlike yaratan durumlarda ya da ısırma, vurma ve tırnaklama gibi davranışlar karşısında sakin olup fiziksel ceza vermeden çocuğa kendi kendisini nasıl kontrol edeceğini öğretmek gerekir.  Örneğin bir alışveriş gününde bir şeyi bahane ederek öfke nöbetine giren, ağlayıp tepinen çocuğa vurmanın ya da onu azarlamanın bir yararı yoktur. Çocuk fazla uyarıcıyla yüklenmiştir ve üstelik de sizin ilginiz üzerinde değildir. Böyle bir durumda çocuğu kenara çekip sakinleşmesini sağlamaya çalışın ve sakinleşinceye kadar bir yere kımıldamayacağınızı söyleyin eğer durum uygunsa sizin çocuğunuz değilmiş gibi davranın.  Sakinleşince de “Bak böyle davranınca kendini çok kötü hissettin değil mi?” diyerek kendine olanları anlamasını sağlayın. Kendini kontrol etmeyi öğrenene kadar onunla bir daha bir yere gitmeyeceğinizi anlatmaya çalışın ve dediğinizi yapın.

Bu dönemde ebeveynin her ricası çocukta bir ikilem yaratır. Kazanacak mıyım kaybedecek miyim. Hem anne babasını sever hem de kendini ortaya koymak ister.  Çocuğun her türlü kontrole direndiği  böyle bir dönemde tuvalet eğitimine başlanmamalıdır. Yaşıtlarını taklit çok fazladır ve en iyi arkadaş grubu bir-iki kişilik gruptur. Arkadaşlar arasındaki saldırganlıklar daha çok  kontrolün kaybedildiği durumlarda ortaya çıkar ve gerçek saldırganlık değildir. Bu yaş grubundakiler için ayrılıklar da çok üzücüdür; ancak bebeğin tepkisi ne olursa olsun ayrılıklar önceden çocuğa bildirilmelidir. Bu hem ayrılık anını kolaylaştırır hem de bebeğin gelecekte insanlara  güven duymasını sağlar. Bebeğiniz daha fazla çocuk oldukça daha fazla sözel tepki verecek ve daha makul hale gelecektir.

Yaşam Koçluğu Nedir? Neden Önemlidir?

Her insan hayatının bazı döneminde ya da  dönemlerinde sıkıntıya düşebilir. Altından kalkamayacağını hissettiği, bu sıkıntıyla baş edemeyeceğini düşündüğü zamanlar olur. Ya da altından kalkabileceğini düşünse de üstüste gelen olumsuz koşullar vardır hayatında.. İşte bu gibi dönemlerde yaşam koçluğu devreye girer. Yaşam koçu sizin elinizden tutar, nazikçe kaldırır ve en güvenli yere oturtur. Önce rahatlamanızı sonra düşünmenizi sağlar. Sizinle birlikte güçlü ve zayıf yönleriniz, zorlantılarınız ve hedefleriniz değerlendirilir. Bu oldukça profesyonel bir süreçtir.

Yaşam koçluğu, mevcut durumdan istenilen duruma bireyin potansiyeline odaklanılarak ulaşılmasıdır. Yaşam koçluğu aynı zamanda “Profesyonel Dostluk” tur. Çift taraflı öğrenmedir. İnsanlarla iletişim kurma ve yardımcı olma isteği ön plandadır. Yaşam koçluğu karşılıklı ve etkileşimli bir çalışma disiplinidir.

Yaşam koçu, kişinin  gerçekçi hedefler belirlemesine, seanslarda interaktif olmasına rehberlik eder. Tavsiyede bulunmaz, size uygun çözümler beraber değerlendirilir. Bu süreçte kişi için en sağlıklı ve kendisini en mutlu, huzurlu kılacak olanı bulmasına odaklanılır.

Koçluğun tedavi etmek gibi bir fonksiyonu yoktur, yaşamında geliştirici ve ilerleticidir.

YAŞAM KOÇUNUN YÖNLENDİRMESİ GEREKEN DURUMLAR

YAŞAM KOÇUNU AŞAN DURUMLAR-PSİKOTERAPİYE YÖNLENDİRME

Yaşam koçu, seans sırasında danışanın takılıp kalmasına neden olan şeylerin, koçlukla mı ilgili yoksa terapi ile mi çözümlenmesi gereken konular olduğunu değerlendirebilecek yeterliliğe sahip olmalıdır. Danışanını gerektiğinde gerekli uzmanlara yönlendirmelidir. Yönlendirmesi gereken bu durumlar şöyledir:

Danışanın/danışanda,

  • açık bir hedef koymadaki güçlük çekmesi
  • verilen ödevleri ve eylemleri yapmaması veya uygun şekilde yapmaması
  • sürekli başkalarını suçlama eğilimi
  • geçmişi, kendini ve başkalarını affedememe ve suçlama durumu
  • görüşme sırasında göz teması kurmada güçlük çekmesi, aşırı duygual tepkiler vermesi
  • ruhsal anlamda aşırı çökkünlük, yaşamdan zevk almama, intihar düşünceleri gibi durumları belirtmesi
  • aşırı gerginlik, panik durumu, vücutta aşırı sıkıntıların hisedilmesi
  • takıntılı düşünce ve davranışların saptanması

gibi durumlar görüldüğünde ya da hissedildiğinde danışan mutlaka psikoterapiye yönlendirilmelidir.

YAŞAM KOÇLUĞU NEDEN ÖNEMLİDİR?

  • İnsanlar temelde ihtiyaç giderme ve isteklerine yönelme üzerine yaşamlarını sürdürmektedirler.
  • Koçluk bu ihtiyaç ve isteklere ulaşmak için yolu kısaltır.
  • İhtiyaç ve isteklere ulaşmak ancak değişimle mümkündür. İnsanlar değişimin sağlanması içinde çeşitli durumlarda desteğe ihtiyaç duymaktadırlar.

YAŞAM KOÇU İLE NASIL ÇALIŞILIR?

  • Mevcut durumun saptanması
  • İstenen durumun belirlenmesi
  • Potansiyelin ortaya çıkarılması
  • Değişimin nasıl gerçekleşeceğinin saptanması
  • Eylem içinde olmak
  • Motivasyon ve destek sağlanması
  • Esnekliğin çalışılması
  • Takip etme süreci

gibi unsurları içeren profesyonel bir zemine oturtulmuş sistemde uzmanla birlikte süreç yürütülür.

Çocuk ve Disiplin

İnsanların içinde yaşadığı topluma ya da topluluğa uyum sağlamalarını kolylaştıran önlemler dizisidir disiplin. Bir çocuk için bu önlemler dizisi evde başlar yani evde disiplin sosyal gelişime hazırlık için ilk basamaktır çocuk için. Her evin disiplini farklıdır. Çünkü ailenin değer ve düşünce yapısına göre şekillenir. Evde yapılması ve yapılmamasıgereken davranışlar düzenidir. Bir evde disiplinin var olduğunu o evdeki düzenden anlarız. Başka bir deyişle bir evde düzen varsa disiplin de vardır. Bu düzen eve giriş çıkış saatlerinin düzeni, diş fırçalama düzeni, tv-tablet vb. kullanma düzeni, eve ait düzen vs. gibi birçok alanı kapsar. Bir evde düzen dolayısıyla sınırların olması aslında çocuğu güvende hissettiri. Ve çocuğun buna ihtiyacı vardır. Gerçek disiplin görünmezdir ve sadece çocuklar için değildir yani evde sürekli yaşayan tüm aile bireylerini kapsar.

Evde disiplin uygulamasının belli başlı ana hatları vardır. Bu ana hatlar:

  • disiplin kurallarının ailecek önceden belirlenmesi
  • kurallarla ilgili çocuğa açık, net ve somut bir dille bilgi verilmesi ve anlaşıldığına dair hemfikir olunması
  • kuralların ödül ve ceza yöntemleriyle birlikte işletilmesi
  • konulan kuralların duruma ve keyfiyete göre değişmeden tutarlı bir şekilde uygulanması
  • kurallar nihai hedefi çocukta özdenetim sağlanması olması
  • kurallar koyulurken çocuğun yaşına, varsa özel durumuna ve kişilik yapısına uygun olması
  • çocuğa aktif rol ve sorumluluk verilmesi
  • çocukta oturtulması istenen davranışı -beklenene yakın da olsa- takdir, teşvik edilmesi
  • ebeveynin sevgisinin karşılıksız olduğunu çocuğa her zaman hissettirmesi
  • tüm bu uygulama sırası ve sonrasında çocukla ve aile içinde ben dili ile iletişim kurulması
  • tüm bunlarla disiplin uygulamalarındaki asıl amacımız çocuğa yanlış ya da olumsuz davranışı, etkileri ve sonuçları üzerinde düşünmek, hatasını anlamak, onu tamir yollarını aramak veya sonuçlarını düzeltmek olmalıdır. Yani vicdan ve ahlak geliştirmek olmalıdır.  

Evlilikte Bazı İlkeler “İki Birden Daha Güçlüdür!”

Evlilik yasalar önünde bir ortaklık sözleşmesi olsa da, duygusal anlamda yaşamlarınızı yanyana gönül gönüle, sevgiyle birarada geçirmek için eşlerin akustik dansıdır. Evlenmeye karar verdiğinizde, evinizi geçindirmek, birbirinize destek olmak, hayal kırıklıklarını hazmetmek, iyi ve kötü günde birlikte olmaya söz vermişsiniz demektir.

İki neden güçlüdür? Daha önce tek tek ellerine bulunurukları güçleri ikiye katladıkları için! Bu güce birleşme, aşk, sevgi, şefkat, paylaşım gibi birçok kaynak barındırır. Bu gücü güç yapan eşlerin bu anstaki uyum becerileridir. İlk başta zorlanabilirler ancak zamanla bu dansa ayak uydurmayı ve bu danstan zevk almayı çift öğrenir. Öğrenemyen çift sadece dans edemedikleri ile kalmayıp, uyumsuzluğun acısıyla kıvranırlar bazen de salonu terk etmek isteyebilirler.

Çift anlaşamadığı zaman çok büyük bir enerji açığa çıkar. İkinin gücü burda da etkilidir. Bu çıkan enerjiyi birbirlerini incitmek için kullanabilirler. Bunun en büyük kaynağı da iletişimsizlik olur. Bunun sonuçları yaşam kısıtlanması, moralsizlik,  anlaşmazlıklar gibi çıktılardır. Bu çıktıları ışıldayan bir enerjiye dönüştürmek yine çiftin tekelindedir.

Sağlıklı bir evliliğin göstergesi; düşüncelerin ve duyguların açık bir şekilde ifade edilmesidir. İfade biçiminiz karşılıklı duruşunuzu belirler. Bu duruşu olumlu bir hale getirmek için bazı ilkeler vardır. Bunlar:

  • Aklınızdan geçen tüm kaygı, korku ve isteklerinizi söyleyin. Gerçekten söyleyin; ipucu vererek dolaylı konuşarak değil duygu ve isteklerinizi dile getirin.
  • Eşinizin aklını okumaya çalışmayın ve de eşinizin aklınızı okumasını beklemeyin.
  • Konuşmanıza “bence….., ……ben böyle hissediyorum,……..düşünüyorum” vb.gibi başlayın ve devam edin.
  • İstediklerinizi söyleyin, istemediklerinizi değil.
  • Şikayetler geçmişe odaklanır ve umutsuzluk yaratır. Bunun yerine geleceğe odaklanarak rica edin.
  • Duygularınızı dile getirin. Ne hissettiğinizi söyleyin. “Ben ……….hissediyorum.” Hangi duyguyu hisseettiğinizi net ifade edin. Acı, korku, değersizlik, kaygı, mutluluk , vb.
  • Duygularınızı kelimelere dökün, davranışlara değil.
  • Kışkırtıcı bir dil kullanmayın.
  • Eşinizin düşünceleri hakkında konuşmayın, eşinizin düşüncelerini O’na sorun.
  • İlişkinizle ilgili sorumluluğu üzerinize alın. Karşı taraftan beklemeyin. Her eş kendi üzerine düşen sorumluluğu üstüne alırsa beklentile gerçekleşmeye başlar.
  • Eşinizin bireyselleşme ve sosyalleşme ihtiyacına saygı duyun ve bu ihtiyacı karşılıklı görüp uzlaşın.
  • Kördüğüm haline gelmiş konuşmaları çözümleyin.
  • Küçük düşürücü yorumlar yapıp, ilişki atmosferinizi kiletmeyin.
  • Yaşadıklarınız hakkında bilgi verin, eleştirmeyin. Eleştirseniz karşı tarafın duyguları incinir ve savunmaya geçmesine neden olur ve bu durum sorunu çözmez.
  • Olumsuz yorumlar yapıp sınır ihlali yapmayın. Bu durum karşı tarafın savunmaya geçmesine neden olur ve benlik saygısına zarar verir. Bu da kaygılı, öfkeli ve ters tepkilere neden olur.
  • Şefkatli davranın ve içgörü kazanın, kendinizi tanıyın.
  • Başarılarınızn , anlık sevinç ve mutluluklarınızın tadını çıkarın.

Tüm bunları yapabilmek elbette kolay değildir. Ama mutlu ve doyum sağlayacak bir evlilik için de imkansız değildir. Bu genel hatlarıyla çizilmiş ilkeleri yerine getirmeye çalışan bir eşiniz varsa onu takdir edin, başarma yolundaki çabasını görmezden gelmeyin ve siz de karşılık verin. Göreceksiniz ki o zaman varsa bie kısır döngü tersine dönmeye başlayacaktır. Eşinizle neden evlendiğinizi hatırlyacak o güzel günü tekrar tekrar gülümseyerek anımsamanıza sebep olacaktır. Yıllar sürecek bu birlikteliği daha yaşanabilir hale getireceksiniz ki hayat arkadaşlığına da bu yakışır. Bu yüzden:

“iki birden daha güçlüdür!”

Çocuklarda Okul Çağı Dönemi

Çocuğunuz okul çağında ise onunla ilgili önemli noktaları da bilmelisiniz. Onunla ilgili bu noktaları bilmeniz onu daha iyi anlamanıza ve onun da kendini anlaşıldığını hissetmesine etkili olur. Anlaşıldığını hisseden her birey uyumlu davranışlar içine girmeye daha meyillidir.

Okul çağı çocuğu artık şevkat ve özen dolu kreş ortamından rekabet ve başarının hakim olduğu bir ortama geçiş yapmıştır. Bu durum artık tam anlamıyla toplumsal ortamıdır. Kreş yaşantısıyla sosyal gelişimi başlamış ve gelişmiştir. Ve artık bu becerileri kullanma zamanı ilkokul ortamıdır. Bu beceriler  özbakım, sosyal-duygusal, motor, zihinsel becerilerini, akademik ve kişilerarası beceriler olarak göstermesi ve ilerletmesi gerektiği noktasıdır. Okul öncesi dönemde bu becerilerini hem aile hem okul öncesi kurum tarafından, ne kadar öğrenme, geliştirme ve pekiştirme fırsatı yaşadıysa ilkokul ve sonrasında çocuk o kadar şanslıdır.

Okul çağı çocuğu kendisine ve gelişmekte olan  vücuduna karşı olumlu tutum geliştirme, akranlarıyla iyi ilişkiler kurmayı öğrenme, uygun kız-erkek rollerini öğrenme, kişisel bağımsızlık kazanma, okuma-yazma-sayısal alanlarda temel beceriler geliştirme vb. gibi birçok alanda artık kişisel öğrenmelerini ve olgunlaşmasını, gelişerek ilerletmeye devam edecektir.

Bu yaşam yolunda her bireyin kendini algılayış biçimi, ne kadar sevdiği ve kendine saygı duyduğu önem arzeder ki bu benlik saygısıdır. Okul çağı çocuğunda da çok önemlidir.

Düşük benlik saygısı her türlü başarıya giden yoldaki en büyük engellerden biridir. Çocuklarınızda düşük benlik saygısını oluşturmamak ve benlik saygısını geliştirmek için siz anne babalara birkaç önemli tavsiyede bulunmanun tam sırası:

  • Kendisine ve geleceğini güvende hissetmesini sağlayın ki emniyet duygusu gelişin.
  • Başkaları tarafından kabul görmeye ve sevilmeye ihtiyaç duyar ki bu ait olma duygusudur.
  • Çocuğunuza verdiğiniz sözleri tutun ve sözlerini tutması için fırsat verin ki kişisel yeterlilik duygusu gelişsin.
  • Çocuğunuzun kişisel yeterliliğini zorlayacak şekilde ne çok az ne de çok fazla beklentiler yüklemeyin.
  • Yapabileceklerini göstermesi için fırsat tanıyın. Tek başına karar vermesine izin verin ki sorumluluk duygusu gelişsin.
  • Çeşitli etkinliklere katılması ve etkinliklerde aktif rol alması için olanaklar tanıyın ki katılımcılık -girişimcilik duygusu gelişsin.
  • Yapabileceği, deneyebileceği beklenti ve olanaklar sunun. Böylece kendini ifade edebilir, muhakeme edebilir, problem çözebilir ve yaptığı davranışların sonuçlarını hesaba katabilir ki bu da kendini kontrol ve disiplin duygusuna hizmet eder.
  • Sadece başarıları için değil, aynı zamanda çabaları, ufak çaplı değişimleri ve ilerlemeleri için de övgüde bulunun.
  • Her birey her alanda başarılı olamayabilir. Çoklu zeka nedir öğrenin. Çocuğunuzun hangi alanlarda güçlü olduğunu bilin ve zayıf alanlarını destekleyin. Siz de her alanda başarılı değilsiniz sonuçta..

Özetle;

  • çocuğunuzu sevin, saygı duyun, cesaretlendirin , destekleyin, rehber olun, 
  • takdir edin..ve en önemlisi ona bol bol sarılın!
  • Unutmayın..O sizin en değerli varlığınız..

Yaşam Koçluğu Nedir?

Her insan hayatının bazı döneminde ya da  dönemlerinde sıkıntıya düşebilir. Altından kalkamayacağını hissettiği, bu sıkıntıyla baş edemeyeceğini düşündüğü zamanlar olur. Ya da altından kalkabileceğini düşünse de üstüste gelen olumsuz koşullar vardır hayatında.. İşte bu gibi dönemlerde yaşam koçluğu devreye girer. Yaşam koçu sizin elinizden tutar, nazikçe kaldırır ve en güvenli yere oturtur. Önce rahatlamanızı sonra düşünmenizi sağlar. Sizinle birlikte güçlü ve zayıf yönleriniz, zorlantılarınız ve hedefleriniz değerlendirilir. Bu oldukça profesyonel bir süreçtir.

Yaşam koçluğu, mevcut durumdan istenilen duruma bireyin potansiyeline odaklanılarak ulaşılmasıdır. Yaşam koçluğu aynı zamanda “Profesyonel Dostluk” tur. Çift taraflı öğrenmedir. İnsanlarla iletişim kurma ve yardımcı olma isteği ön plandadır. Yaşam koçluğu karşılıklı ve etkileşimli bir çalışma disiplinidir.

Yaşam koçu, kişinin  gerçekçi hedefler belirlemesine, seanslarda interaktif olmasına rehberlik eder. Tavsiyede bulunmaz, size uygun çözümler beraber değerlendirilir. Bu süreçte kişi için en sağlıklı ve kendisini en mutlu, huzurlu kılacak olanı bulmasına odaklanılır.

Koçluğun tedavi etmek gibi bir fonksiyonu yoktur, yaşamında geliştirici ve ilerleticidir.

YAŞAM KOÇUNUN YÖNLENDİRMESİ GEREKEN DURUMLAR

YAŞAM KOÇUNU AŞAN DURUMLAR-PSİKOTERAPİYE YÖNLENDİRME

Yaşam koçu, seans sırasında danışanın takılıp kalmasına neden olan şeylerin, koçlukla mı ilgili yoksa terapi ile mi çözümlenmesi gereken konular olduğunu değerlendirebilecek yeterliliğe sahip olmalıdır. Danışanını gerektiğinde gerekli uzmanlara yönlendirmelidir. Yönlendirmesi gereken bu durumlar şöyledir:

Danışanın/danışanda,

  • açık bir hedef koymadaki güçlük çekmesi
  • verilen ödevleri ve eylemleri yapmaması veya uygun şekilde yapmaması
  • sürekli başkalarını suçlama eğilimi
  • geçmişi, kendini ve başkalarını affedememe ve suçlama durumu
  • görüşme sırasında göz teması kurmada güçlük çekmesi, aşırı duygual tepkiler vermesi
  • ruhsal anlamda aşırı çökkünlük,  yaşamdan zevk almama, intihar düşünceleri gibi durumları belirtmesi
  • aşırı gerginlik, panik durumu, vücutta aşırı sıkıntıların hisedilmesi
  • takıntılı düşünce ve davranışların saptanması

gibi durumlar görüldüğünde ya da hissedildiğinde danışan mutlaka psikoterapiye yönlendirilmelidir.

YAŞAM KOÇLUĞU NEDEN ÖNEMLİDİR?

  • İnsanlar temelde ihtiyaç giderme ve isteklerine yönelme üzerine yaşamlarını sürdürmektedirler.
  • Koçluk bu ihtiyaç ve isteklere ulaşmak için yolu kısaltır.
  • İhtiyaç ve isteklere ulaşmak ancak değişimle mümkündür. İnsanlar değişimin sağlanması içinde çeşitli durumlarda desteğe ihtiyaç duymaktadırlar.

YAŞAM KOÇU İLE NASIL ÇALIŞILIR?

  • Mevcut durumun saptanması
  • İstenen durumun belirlenmesi
  • Potansiyelin ortaya çıkarılması
  • Değişimin nasıl gerçekleşeceğinin saptanması
  • Eylem içinde olmak
  • Motivasyon ve destek sağlanması
  • Esnekliğin çalışılması
  • Takip etme süreci

gibi unsurları içeren profesyonel bir zemine oturtulmuş sistemde uzmanla birlikte süreç yürütülür.

Boşanma Oranı Son 10 Yılda Arttı

Türkiye’de 2004’te 91 bin 22 olan boşanan çift sayısı 10 yılda yaklaşık yüzde 38 artışla 2013’te 125 bin 305’e yükseldi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 2004’te 91 bin 22 olan boşanan çift sayısı 10 yılda yaklaşık yüzde 38 artışla 2013’te 125 bin 305’e yükseldi. Evlilikler ise söz konusu dönemde azalan bir seyir izledi. 2004’te 615 bin 357 olan evlenen çift sayısı 2013’te 600 bin 138’e geriledi.

2004’ten bu yana 2013 yıl sonu itibarıyla 1 milyon 75 bin 765 çift boşandı. Aynı dönemde evlenen çiftlerin sayısı ise toplam 6 milyon 144 bin 124 oldu. 2013 yıl sonu verilerine göre, 2004 yılına oranla evlenme oranı yüzde 2,5 azalırken, boşanma oranı yüzde 38 arttı.

TÜİK verilerine göre, 2006’da 636 bin 121, 2008’de 641 bin 973, 2010’da 582 bin 715, 2012’de 603 bin 751 çift evlendi, boşanan çiftlerin sayısı ise 2006’da 93 bin 489, 2008’de 99 bin 663, 2010’da 118 bin 568, 2012’de 123 bin 325 oldu.

Boşanma nedenleri

Bu arada, TÜİK tarafından 2011’de yapılan araştırmaya göre, geçimsizlik yüzde 96,70 ile boşanma nedenlerinin başında yer aldı. Diğer boşanma nedenleri ve oranları ise zina yüzde 0,07, cana kast yüzde 0,03, cürüm ve haysiyetsizlik yüzde 0,24, terk ve akıl hastalığı yüzde 0,05, diğer nedenler yüzde 0,80 ve bilinmeyen nedenlerden yüzde 2,09 olarak gerçekleşti.

Uzmanların önerileri

Uzman psikolojik danışman Beril Öztürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, boşanmalarda artış, evliliklerdeki azalışın “aile birliğinin sarsılmaması konusunda daha ciddi önlemler alınması gerekliliğini ortaya koyduğunu” dile getiriyor.

Çiftlerin evliliklerindeki sıkıntıların bir an önce üstüne gidip, çözüm arayışı içinde olmaları gerektiğini vurgulayan Öztürk, çiftlere, “oturup sakin şekilde doğru iletişim yöntemlerini kullanarak, birbirlerini anlamaya çalışarak konuşmalarını” önerdi.

Çiftleri, geçmişte yaşananları sorunun kaynağı yapmaktan vazgeçip, geleceğe dönük ne yapabileceklerini konuşmaları konusunda uyaran Öztürk, “Birbirlerinin hassasiyetlerine önem vererek ve saygı duyarak her eş kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye istekli olmalı” dedi.

Öztürk, “Evliliğin bir ahde vefa kurumu olduğunu unutulmadan ve boşanmak için evlenilmediği hatırlanarak, güzel günler sürekli hatırlanmalı. Çiftler tüm bunların üstesinden gelemediği noktada çok geç olmadan, alanında uzman bir merkez ya da kurumdan mutlaka destek almalı” önerisinde bulundu.

Avukat Yasin Girgin de gelir seviyesi ile boşanma kararı alınması arasında doğrudan bir ilişki olduğuna dikkati çekti.

http://www.aa.com.tr/tr/yasam/309686–bosanma-orani-son-10-yilda-artti

Bilgilendirme Mesajı

29.03.2025 tarihli, 32856 sayılı Resmî Gazete ’de Yayınlanan 
“Sağlık Meslek Mensuplarının Serbest Meslek İcrası Hakkında Yönetmelik” kapsamında ruhsatlandırma sürecinde olduğum için
geçici bir süre hizmet veremeyeceğim.

Saygılarımla,
Klinik Psk. Beril P. Ceylan