Cinsel Kimlik

Kadın ya da erkek olma gerçekliğini doğru anlayabilmek için belirli kavramların mutlaka açıklığa kavuşması gerekir. Bunların başında,  biyolojik cinsellikten anlaşılan, bir insanın kadın  ya da erkek olmasıdır. Oysa cinsel rol denince kastedilen, bir kimsenin dişiliğini ya da erkekliğini gösterme biçimi, yani ne kadar dişi ya da erkek olduğudur. Ancak bu kavramsal farklılığı öne çıkarabilmek uğruna kaba bir genellemeye girişildiğini kabul etmek gerekir. Cinsellik ve cinsel rolü bu şekilde ayırmak, ezelden beri düşülen bir yanılgıya adeta bir kez daha düşmektir. Yani cinsellik konusunda beden-kafa ayırımı yapma yanılgısı. Oysa cinsellik, leğen kemikleriin arasında bulunduğu kadar beyindedir de. İnsan ilişkisinde bu böyle olduğuna göre, bilimsel araştırmalarda  da bu gerçeği gözden kaçırmamak gerekir. Dolayısıyla, “biyolojik cinsellik” kavramı, cinselliği tamamen fizyolojiye indirgemek yerine, aynı anda fizyolojik ve psikolojik olan bir olgunun birinci boyutunu vurgulamak şeklinde anlaşılmalıdır. Biyolojik cinsellik ve cinsel rol kavramlarına getirilen ayırım, ancak böyle anlaşıldığı takdirde yapaylıktan kurtulabilir.

İnsanlar, belirli fiziksel kıstaslara uydukları ölçüde kadın ya da erkektirler. Keza, karakter ve davranışlarının belirli kültürel kalıplara uyması ölçüsünde dişi ya da erkek nitelikli sayılırlar. Ancak cinsel rolün, toplum tarafından algılanışı ile bizzat oyuncu tarafından algılanışı, farklı şeylerdir. Örneğin bir hermafroditi ( çift cinsiyetlilik ) ele alacak olursak, dış cinsel organlarından dolayı toplumsal çevresi tarafından erkekliğe uygun görülen bu kişi kendini tam ters yönde algılayabilir. Yani kendisine verilen “cinsel rol” ile kendine yakıştırdığı “ cinsel kimlik” farklı olabilir. Nitekim uzun vadede bu hermafrodit kişinin cinsel rolüyle değil de cinsel kimliğiyle bütünleşmesi, yani erkek cinsel organlarından dolayı kendisine uygun görülen erkek rolüne göre yetiştirilmesine rağmen kadın kimliğini benimsemesi çok olasıdır. Bu tür durumlar pek sık görülmedikleri halde, insanların gerçek cinsel kimliğinin fiziksel durumları ya da görünüşteki davranışlarıyla  değil, yalnız ve yalnızca kendilerinin kadınlık ya da erkeklikle özdeşleştirmeleriyle belirlendiğini kanıtlar.

Cinsel kimlik, bir insanın kendini erkeklik ya da kadınlıkla özdeşleştirmesidir. Çoğu insanda cinsel kimlik ve cinsel rol toplumsal olarak erkek ya da kadınlık rolü çakışır. Yani çoğu erkek yalnızca erkeklik rolünü oynamaz, aynı zamanda onu özümler, benimser. Bir çocuk anne karnındayken artık cinsiyeti tespit edilir ve o andan itibaren kızım ya da oğlum şeklinde hitaplar başlar, takılan adla, giydirilen renkle, alınan oyuncakla ve desteklenen davranış kalıplarıyla öbür cinsle arasında farklar yaratılmaya başlanır. Giderek ilk iki veya üç yıl içinde çocuklar kendilerini erkeklik ya da kadınlıkla özdeşleştirmiş olurlar ve tipik erkek ya da kadın davranışlarını üstlenirler. Böylece çocuk henüz kendi başına karar alacak konuma gelmeden cinsel kimlik ve cinsel rolü, biyolojik cinselliğine uyuşturulmuş ve kalıcı olarak tespit edilmiş olur. Bu kurala uymayan durumlar, tekil sapmalar ya da istisnalar olarak ele alınır.

Beden Dili

Beden dili önemli olmasaydı Charlie Chaplin diye birini bu kadar iyi tanıyor olmazdık. İşitme engelliler sözel olmayan mesajları en iyi anlayan insanlardır. Sözel olmayan iletişim dediğimiz beden dili jest ( el, kol, baş, ayak hareketleri – vücut hareketleri) ve mimiklerden ( kaş, göz, ağız, yüz hareketleri ) oluşur. Yapılan araştırmalarda insanların çoğunlukla beden dili ile mesajları ilettikleri ve aldıkları yani iletişim kurdukları belirlenmiştir. İnsanlar ruh hallerini aslında en iyi beden dilleriyle anlatırlar. Örneğin sözel olarak üzgün değilim derken gözleri dolu dolu olmuş birini gördüğümüzde söylediğinden çok bedeninin verdiği mesajı dikkate alırız. Ya da çocuğumuz bize yalan söylemiyorum derken gözlerini kaçırıyorsa yine beden dilinin verdiği mesaj daha inandırıcıdır. Ancak burdan sadece beden diline bakarak iletişim kurulacağı anlaşılacağı yanılgısına da düşmemek gerekir. Beden dili önemli ayrıntıları içerir ve bize fikir verir. Bu karşımızdakinin ne iletmek istediğini % 100 anlamamızı sağlar anlamına gelmediğini de belirtmek gerekir. Beden dili cinsiyetler , kültürler ve toplumlar arasında farklılıklar gösterebilir.

Beden dili neden önemlidir?

  • Öncelikle sözlü iletişim halinde iken beden dilinin ilettikleri anlaşırsa iletişim bütünlük kazanır. Karşımızdakini yanlış anlama ve yorumlama ihtimalimiz düşer.
  • İletişimde doğru anlamak ve yorumlamak kişiler arası iletişim engellerini ortadan kaldırmış olur ve sağlıklı ilişkiler kurulmasına iyi bir zemin hazırlar.
  • Kişiler arası ilişkilerde birbirlerini daha iyi anlayan insanlar kendini daha az savunur ve öfke birikimleri azalır ve daha iyi ilişkilerin kurulmasının zeminiyle mutlu olma olasılıkları artar.
  • Sözlü iletişime destek ünitesi olan beden dili ile konuşan kişinin niyeti daha iyi tahlil edilir.
  • Beden diline eşlik eden aksesuarlar vardır. Bunlar , kıyafetimiz, aksesuarlarımız, takılar, kullanılan arabanın markası, ofis masamız vb.Tüm bunlar beden dilimize eşlik ederek daha fazlası olan kişisel imajımıza hizmet eder.
  • Bu kişisel imajlarımızla ve beden dilimizle karşımızdaki insanlarda bir etki yaratırız. Bu olumlu da olabilir olumsuz da..
  • Kişisel gelişimin ve iletişimin en önemli ayaklarından bir tanesi beden dilini iyi kullanabilme becerisidir. Özellikle politikada , iş görüşmelerinde, sosyal ve duygusal hayatımızda beden dili ile iletilenler oldukça öne çıkar.
  • Beden dilini iyi kullanan kişilerin ikna etme olasılığı daha yüksektir.
  • Birçok insan kendine güvenli duruşu olan ve kendini iyi ifade eden insanları daha etkileyici bulur. Bu kişilere karşı inanma ikna olma eğilimleri yükselir. Bu kişilerde beden dilini sözlü iletişimle birlikte doğru kullanan kişilerdir.
  • Gerek çift ilişkimizde gerek çocuklarımızla olan ilişkimizdeki iletişimde, ne söylediğimiz kadar bedenimizin kaşımızdakine ne ilettiği de önem taşır. Eğer bir anne kaygılı değilim derken vücudunun verdiği mesajlar kaygı ise, çocuğunun ilk hissedeceği annesinin kaygılı olduğu  olasılığı yüksek olacaktır.

“Gerek yok her sözü laf ile beyana, Bir bakış bin söz eder anlayana !”

Çocuklarda Kaygı

Kaygı ; kişinin korku verici veya tehdit edici bir duruma karşı vermiş olduğu ruhsal ve bedensel bir tepkidir ve istemsizdir.

Yetişkinlerdeki  nevrotik ( sağlıklı ilişkiler kuramama, içsel çatışmaları olan ) davranışların kökeninin ‘çocukluk kaygıları’nda yattığı, en azından bir bölümünün böyle olduğu, kabul edilen bir gerçektir. ‘Çocukluk döneminin kaygıları’nın büyük ölçüde anne-baba tutumlarından kaynaklandığını belirtilmektedir.

Başka bir ifadeyle, kaygı’yı, ‘yapmak istediklerimizle koşullar arasındaki çatışma’dan, ‘dışa vurmak istediklerimizle bunu yapmamak arasındaki çatışmadan’ kaynaklandığı şekilde tanımlayabiliriz. O zaman da bu çatışmaların bizi etkilediği dönemlere ve durumlara bakmamız gerekmektedir.

Psikoloji biliminin kuramcılarından K. Horney, bu durumu şöyle açıklıyor:

“Çok sayıda nevrotik insanın çocukluk öykülerini incelerken hepsinde de ortak paydanın, farklı bileşenler içinde aşağıdaki özellikleri gösteren bir çevre olduğunu buldum.”

Kaygının ana temel tetikleyicisi gerçek bir canayakınlık ve sevecenlik yokluğudur. Bir çocuk sık sık yaralayıcı (travmatik) olarak değerlendirilen aniden sütten kesme, ara sıra dövme, cinsel deneyimler gibi bir çok şeye dayanabilir, ancak içten içe sevildiğini ve istendiğini hissettiği sürece.

Bir çocuğun sevginin gerçek olmadığını açıkça hissettiğini ve uydurma gösterilerle aptal yerine konamayacağını söylemeye gerek yok. Çocuğun yeterli sıcaklık ve sevecenlik alamamasının ana nedeni, annenin ve babanın kendi nevrozları yüzünden bunu verme yetisinden yoksun olmalarında yatmaktadır. Kendi deneyimlerime göre ‘temel içtenlik yokluğu’ çoğu kez kamufle edilir ve aileler çocuk için en iyisini istediklerini öne sürerler. Eğitim kurumları ve ‘ideal’ bir annenin aşırı vesveseli ya da aşırı özverili tutumu, gelecekteki derin güvensizlik duygularının köşe taşını büyük ölçüde oluşturan bir ortama katkıda bulunan temel etkenlerdir.

Ayrıca, anne-babaların tarafında, çocukta düşmanlık yaratmaktan başka işe yaramayan çeşitli eylemler ya da tutumlar buluruz: Öteki kardeşlerin yeğlenmesi, haksız azarlamalar, aşırı bir ilgiyle küçümseyici reddetme arasındaki önceden kestirilmesi olanaksız değişmeler (tutarsızlık), yerine getirilmiyen vaatler ve bir o kadar önemlisi, çocuğun ihtiyacına yönelik geçici düşüncesizlikten çoğu kez en mantıklı arzularına ısrarlı bir biçimde karşı olmaya, örneğin arkadaşlıklarını bozmaya, bağımsız düşünce çabasını alay konusu etmeye, kendi arayışı içinde sanatsal, atletik ya da mekanik ilgisini yok etmeye dek her türden derece değişmesi gösteren tutumlar. Bütün bunlar, ane-babaların amaçlı olmasa bile sonuç açısından çocuğun iradesini kırma anlamına gelen tutumlardır.

Çocukluk dönemlerinin kaygıları arasında ‘çocuk cinselliğine yönelik yasaklayıcı tutumun’ özel bir önemi olduğunu belirten Karen Horney, çocuklarda çaresizlik, korku, sevgisiz bırakılma ve suçluluk duyguları yaratmanın onları ilerde etkileyeceğini belirtiyor.

Peki, çocuklar hiçbir isteklerinde engellenmemeli mi? Onlara doğru/yanlış tutumları nasıl öğretebileceğiz?

Karen Horney şunu belirtiyor : “Gözlemler, yetişkinler kadar çocukların da büyük ve çok sayıda yoksunluğu, bunların haklı, doğru, gerekli ya da amaçlı olduğuna inanmaları koşuluyla kabul edebileceklerini her türlü kuşkudan uzak bir biçimde gözler önüne sermiştir. Örneğin anne-baba temizlik konusunda kesin bir baskı uygulamaz ve açık ya da gizli bir acımasızlıkla çocuğu zorlamazlarsa çocuk temizlik eğitiminden rahatsız olmaz.

Bir çocuk, genelde sevildiğinden emin olması ve cezanın haklı olduğuna ve onun yaralama ya da küçük düşürme amacıyla yapılmadığına inanması koşuluyla, ara sıra yapılan bir cezalandırmadan rahatsız olmayacaktır.

Görüldüğü gibi, çocuğa karşı gösterilen tutumun biçiminden çok daha önemli olan , tutumun özüdür, amacıdır. Çocuğun, ona gösterilen yaklaşımın özünü ve amacını çok iyi anlayacağından kuşku duyulmamalıdır. Çünkü çocuklar, kendi duyguları ve sezgileriyle kendilerine gösterilen tutumun özündeki niyeti çok iyi anlayabilirler. Onun için de ‘ne yapıldığı’ndan çok ‘neden yapıldığı’ önem kazanmaktadır.

K.Horney, çocuklardaki, ‘kıskançlık’ uyandıran duyguların da kaygılarda önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Kardeş kıskançlığı, yaşıtlar arası rekabetten doğan kıskançlık, anneyi ya da babayı kıskanma gibi kıskançlıklar da zamanında anlaşılması gereken duygulardır.

Çocuğun ‘bağımlı’ olup olmaması ise ailelerin tutumuyla ilgilidir : “Bu, bütünüyle ailelerin çocuklarının eğitimiyle neye ulaşmaya çalıştıklarına bağlıdır ; yani eğitimin bir çocuğu güçlü, cesur, bağımsız, her türlü durumla başa çıkabilecek bir insan yapmak mı, yoksa çocuğa kol kanat germek, onu boyun eğmeci yapmak, yaşamı savsaklamasını sağlamak ya da onu yirmi yaşına kadar ya da daha uzun bir süre için çocuksulaştırmak, çocuk kalmasını sağlamak mı olduğuna bağlıdır.”

Çocuğunuzun kaygıları varsa bunu öenmseyin mutlaka bir uzmandan en kısa zamanda destek alın ve gelceğin insanını daha güvenli bir zemine oturmasını sağlayın..Anne babalar olarak en büyük görevimiz çocuğumuzu yetkin bir birey olması yolunda rehberlik etmektir.

Sertleşme Sorunu Tedavisi

Hastada fiziksel ya da tıbbi bir sorun olmadığına dair bilgiler tam ise, hastalığın yani sertleşme sorununun tedavisi psikojenik olduğunu bilerek işe başlamak gerekir. Eğer psikojenik tedaviye fiziksel sorunlar da eşlik ediyorsa tedavi sentez bir şekilde sürdürülebilir.

Organik sertleşme sorunu tedavisinde bazı tedavi yöntemleri şu şekildedir:

Ağızdan Alınan ilaçlar : Ereksiyon oluşumunu ve sürdürülmesini sağlayan ağızdan kullanılan ilaçlar vardır. Etkilerini farklı yollarla göstermelerine rağmen temel mekanizma kan akımını arttırmaları ve boşalmasını geciktirmeleridir. Başarı düzeyleri değişkendir.

Vakum Ereksiyon Cihazı: Bu tip cihazlar penisin etrafında bir vakum oluşturarak mekanik yolla kan akımını artırır. Kan kuvernöz yapının içindeki boşluklara emilerek sertleşme sağlanır. Cihazın farklı şekilleri vardır. Amerika ve Avrupa’ dan alınan veriler doğrultusunda, kullananların bu cihazı benimseme ve memnun kalma oranları ortalama yüzde 70 oranında olduğu söylenmektedir.  Cihazı bırakma nedenleri arasında sabah ereksiyonu olarak da diyebileceğimiz penil tümesansın erken kaybı, penis ağrısı, boşalma esnasında ağrı ve uyumsuzluk sayılabilmektedir.

İntrakavernöz Enjeksiyon Tedavisi : Basit bir ifadeyle cinsel birleşmeden önce kişinin ince bir iğneyle şırınganın içindeki az miktardaki maddeyi penise enjekte etmesidir. Önerilen, enjeksiyonun 45 derecelik açıyla yapılmasıdır. En önemlisi doktor kontrolünde öğrenilmesi, pekiştirilmesi ve dışarda kullanıma hazır hale gelinmesidir.

Penis Protezleri: Genelde uzmanların ve doktorların son seçenek olarak sunduğu tedavi şeklidir.  Çoğunlukla daha önce hemen hemen tüm tedavi yöntemlerini denemiş ve fayda göremeyen hastaların başvurduğu seçenek olarak değerlendirilir. Penise cerrahi işlem uygulanacağından ötürü,  penisin doğal dolaşımı bozulacağından dolayı bu cihazlar yerleştirildikten sonra bir daha normal yolla ereksiyon olması çok zordur.

Damar Cerrahisi : Penis damarlarına yönelik cerrahi girişimdir. Bölgesel arteriyel veya venöz hastalığı bulunan genç erkeklere uygulanmaktadır. Enderde olsa görülebilir ve işin uzmanlarına yönlendirilmelidir.

Sertleşme sorunu fiziksel ya da fiziksel-psikolojik nedenlere bağlı olsun tedavi sonuçları genelde memnun edicidir. Sertleşme sorunlarının tedavisindeki en önemli aşama öncelikle endişe ve kaygıların giderilmesidir. Uzmanın hastaya sorunun nedenlerini, tedavi yöntemlerini ve etkilerinin ne şekilde olacağı ile ilgili mutlaka detaylı bilgi vermesi gerekir. İlgili kaynakları okuması, değerlendirmesi ve karar vermesi için zaman tanınmalıdır. Bu durum birlikte değerlendirilmesi gereken bir süreçtir. Psikolojik nedenlere bağlı bir durumsa doktorun, cinsel konuda da uzman psikoterapistle işbirliği yapması  hastaya ve tedaviye fazlasıyla fayda sağlamaktadır.

Çocuğuma Cinselliği Nasıl Anlatırım?

Çocuklarınızın cinsellikle ilgili sorduğu sorulara verdiğiniz  yanlış cevaplar,  onların   ilerideki  cinsel hayatlarında sorunlarla karşılaşmalarına neden olabiliyor.

MALUM SORU;

Anne babaların nerdeyse korkulu rüyası haline gelen “ben nasıl dünyaya geldim” sorusunun cevabı ve bu cevabın niteliği çok önem arz ediyor.  Çocuğunuzun cinsel hayatına olumlu ya da olumsuz yön vermek sizlerin elinde.

Maalesef aileler cinsellikle seks eğitimini birbirine karıştırmaktadır. Cinsel eğitim doğumdan ergenlik dönemine kadar olan dönemi kapsar. Bu eğitime başlamak için belirli bir yaş yoktur. Yanlış verilen ,tatminkar olmayan her cevap ya da yanlış tutumlar çocukta bir yara haline geliyor.

KORKUTMAYIN

Çocuğa cinsel eğitim verme çok hassas bir süreçtir. Anne babaları korkutan olgular; çocukların cinsellikle ilgili soruları, cinsel organlarıyla oynamalarıdır. Nasıl başa çıkacağını bilemeyen ebeveynler genellikle korkutmayı daha kolay bulurlar. Zaten kendi anne babalarından da böyle görmüşlerdir. Kız çocuklarına “bacağını, eteğini kapat-ört” ya da erkek çocuklarına “oynarsan koparırım ya da oynarsan düşer” gibi korku içeren ifadeler maalesef çocukların ileride ciddi cinsel sorunlar yaşamalarına zemin oluşturmaktadır.

3-4 yaşlarında çocukların merakı başlar. Sorular gelmeye başladığında öncelikle sade bir dil kullanmalı ve dürüst olmalısınız. Anlatımınızı bilimsel kaynaklardan ve bu konuda yazılmış başvuru kitapları ile desteklerseniz bu durum sizin için sıkıntılı bir durum olmaktan çıkmaya başlar.  Çocuğunuza bir sefer de fazla bilgi de yüklememelisiniz ki kafası iyice karışmasın.

İŞTE ÇOCUKLARA DOĞRU CİNSEL EĞİTİMİ VERMENİZ İÇİ

 ALTIN KURALLAR

  • Cinselliği konuşmaktan korkmayın. Bunu çocuğunuzun diğer alanlarda olduğu gibi bu alandaki gelişimi için doğal bir süreç olarak görün ve çocuğunuza bu şekilde yaklaşın.
  • Çocuğunuzu pornografik öğelerden uzak tutmak için televizyon izlediği saatleri kontrol altında tutun ve internet gibi iletişim araçlarına filtreleme sistemlerini uygulayın.
  • Sorularını sormaya başladığı ilk andan itibaren onunla iyi bir iletişim kurun.
  • Ona karşı dürüst olun. “Leylek Hikayesi” anlatmak yerine olanı sade ve anlayacağı ifadelerle aktarın.
  • Her şeyi hemen anlatmayın ve anlayamayacağı detaylara girmeyin.
  • Çocuğunuzun sizden farklı bir hayat görüşü olması önemlidir. Bu yüzden cinsellikle ilgili konuları ona aktarırken gerçekten sizin neye inandığınızı da belirleyin. Kendi inançlarınızdan yola çıkarken aile değerlerinizi belirleyin. Çünkü aile değerleri farklılıklar gösterebilir. Önemli olan belirlediğiniz bu değerleri ona aktarmayı başarabilmenizdir.
  • Çocuğun soru sormasını bekleyin. Hala soru gelmiyorsa muhtemelen ya sormayı denemiş ancak siz algılayamamışsınızdır ya da sizden farklı bir kaynaktan besleniyordur. Bu durumu iyi gözlemleyin ve uygun ortamı kollayarak bazı konuları o sormadan siz anlatın.
  • Sorularına verdiğiniz cevaplarda onun yaşını temel alın. Merakını giderirken kafasını da karıştırmayın. Sorduğu bir soruyu cevaplamak için doğru kelimeleri bulamıyorsanız o zaman “Bana biraz izin ver sana en kısa zamanda yanıt vereceğim” diyerek zaman kazanın. Doğru kaynaklardan yararlanarak veya bir cinsel terapiste danışarak bilgilerinizi doğrulayın.
  • Çocuğunuzun cinselliği akranlarından öğrenmesi yanlış olabilir. Çünkü aldığı bilginin ne kadar doğru olduğunu bilemeyiz. Bu nedenle onunla konuşurken, bazı konuların özel olduğunu ve herkesle konuşulmaması gerektiğini vurgulamanız yararlı olur. Merakını sizinle gidermesini sağlamak için de “Sorun varsa bizimle rahatça paylaşabilirsin” demeniz etkili olur.
  • Çocuklar genellikle öğrendiklerini arkadaşlarına veya kardeşine uygulama eğilimi içine girmezler. Çünkü hormonları bir yetişkin kadar gelişmiş değildir. Bu nedenle anlattıklarınızı oyunlarına malzeme yapacaktır. Ancak tepki verildiğinizi fark ederse oyunlarını arttırabilir. Arada bir süreci takip etmeniz iyi olur.
  • Kesinlikle onu korkutmayın. Cinsellikle ilgili söylediğiniz her yanlış ifade veya korkutucu söz çocuğunuzun geleceğinde ciddi cinsel işlev sorunlar yaşamasına yol açabilir.
  • Kız çocuklarına annelerinin, oğlan çocuklarına babalarının cinsel eğitim vermesi gerektiği algısı yanlıştır. Doğru olan, çocuk kime sormuşsa onun veya ebeveynin birlikte yanıtlamasıdır. Önemli olan bunu doğal bir süreç olarak ve çocuğun daha da ilgisini çekecek bir hale getirmeden geçirmektir.
  • Asla çocuğunuzla yatağınızı paylaşmayın. Mutlaka onun kendine ait bir yatağı olmalıdır. Bazen kısa süreli olarak birlikte uyumak istemesini çok nadir durumlarda geri çevirmeyin ama yatağına geri dönmesi gerektiğini mutlaka ona söyleyin.
  • Odaların özel olduğunu ona anlatın. Sizin odanıza girerken oranın tıpkı kendisininki gibi özel olduğunu ve izin alması gerektiğini vurgulayın. Eğer odanıza izinsiz girmeye devam ediyorsa bu durumun hoşunuza gitmediğini ona söz ve davranışlarınızla hissettirin.
  • 3-4 yaşından sonra onunla çıplak banyoya girmeniz doğru bir davranış olmaz. Bu yaşlardan itibaren eğer banyo yapmasına yardım etmeniz gerekiyorsa örtünmeniz uygun olacaktır. Yetişkinin vücut ölçüleri ile kendisininkini karşılaştıran çocuğun kafası karışabilir. Banyonun mahremiyet alanı olduğunu ona hissettirin ve siz de onun mahremiyetine saygı duyun.
  • Çocuğunuza cinsel organını başkasına göstermenin yanlış bir davranış olduğunu söyleyin.

 SORU VE CEVAP ÖRNEKLERİ

Soru: Kızların neden pipisi yoktur?

Cevap: Kızlarla erkeklerle farklı yaratılmışlardır. Kızların pipisi olmaz çünkü büyüyünce anne olurlar. Pipisi olsaydı anne olamazlardı.

Soru: Annelerin niye memesi olur?

Cevap: Anneler bebeklerini beslesinler diye göğüsleri vardır ve orada bebekleri beslemek için süt olur

Soru: Ben nasıl oldum?(Ya da bebekler nasıl olur gibi sorular)

Cevap: Annenin içindeki yumurtayla (ya da tohumla),babanın yumurtası (tohumu) birleşince bebek oluşur. Bebekler de annelerinin karnındaki yuvada büyürler.

Soru: Annelerin karnı neden şişer, karnında ne var?

Cevap: Çocuklar annelerinin karnında büyürler. Annenin karnında seni koruyacak bir yuva var, sen büyüyüp geliştiğinde hastaneye gittik ve doktorlar seni oradan çıkardılar.

Soru: Çocuk anneden nasıl çıkar? (Ya da doğmak ne demek?)

Cevap: Annelerde çocuğun dışarı çıkması için bir delik vardır. Bebekler çok küçüktür ve annedeki o delikten kolayca dışarı çıkabilir.

Soru: Eğer bebek yapmayacaksanız neden birlikte yatıyorsunuz?

Cevap:Anne babalar sadece bebek yapmak için beraber yatmazlar. Biz birbirimize sarılarak uyumayı seviyoruz.

Soru: Seks ne demektir? Seks yapmak ne demektir?

Cevap: (Küçük yaş grubu için):Kadın ve erkek ya da anne ve baba birlikte oldukları zaman birbirlerine dokunmak ve kucaklaşmak isteyebilirler. Birbirlerini öpebilirler. Birbirlerine sarılarak ve dokunarak yatabilirler. Seks yapmak böyle bir şeydir.

Soru: Kızlar neden ayakta tuvaletini yapamaz? Neden erkekler ayakta çiş yapabilirler?

Cevap: Çünkü kızların pipisi(penisi) yoktur. Erkeklerin pipisi olduğu için onların tuvalete oturmasına gerek yok. Ayakta da yapabilirler.

Cinsel Taciz ve Çocuk

Çocukların ve gençlerin maruz kaldığı cinsel suçlar son günlerde bu kadar patlak verince cinsel taciz ve ötesi suçlar toplumda korku ve endişe yarattı. Aslında bu tür olaylar ilk değildi. Son olmasını can-ı gönülden diliyoruz. Yıllardır görmezden gelinen taciz ve tecavüz vakaları kız ve erkek çocuğa, kadına, hayvana had safhada..medyaya yansıyanlar sadece buz dağının üst kısmı maalesef..

Çocuğunun tacize uğraması ailelerin en korktuğu durumlardan birisidir . Tacizin şiddetine göre taciz, insan hayatını çok ciddi şekilde etkileyen bir durumdur. Bundan dolayıdır ki, ailelerin öğretmenlerin ve tabi ki çocukların tacizden kendilerini nasıl koruyacakları ile ilgili ve tacize uğramışsa da nasıl anlaşılacağı ve bunun nasıl aşılacağı konusunda da bilgi sahibi olması çok önemlidir.

Cinsellik içeren her türlü söz, eylem ve araçlar yardımıyla bir çocukla cinsel yakınlık kurmaya çalışmak, çocuklara yönelik cinsel taciz kapsamına girmektedir. Ve cinsel tacize duygusal ve fiziksel taciz de eşlik eder. Bir çocuğun tacize uğramayacağına kimse emin olamaz ve kız çocuk ya da erkek çocuk aynı risk altındadır.

Peki aileler, öğretmenler vb. çocuklarını, öğrencilerini tacize karşı nasıl eğitmeliler?

  • Öncelikle toplum olarak bu konuları konuşmaktan korkmamalı, üstü örtmeye çalışılmamalıdır.
  • Çocuklara “hayır-istemiyorum-rahatsız oluyorum vb.” demeyi ve kendi bedenlerini koruması öğretilmelidir. Tacizcilerin ya da tehlikeli büyüklerin olduğunu söylemek yeterli değildir.
  • Büyüklere de hayır diyebileceklerini ve bundan suçluluk duymamaları gerektiğini anlatılmalıdır. Onlara, “sana doğru gelmeyen ya da farklı davranışlar olduğunda mutlaka bize anlatmalısın” denmelidir. Ve çocuk anlattığı zaman asla ve asla yargılayıcı , sorgulayıcı olmadan dinlenmelidir.
  • Çocuklar bazen abartılı anlatabilirler ya da yanlış ifade edebilirler. Ancak söyledikleri her ne olursa olsun dinlenmeli, üstünde düşünülmeli ve araştırılıp takip edilmelidir.
  • İstemedikleri davranış konusunda örneğin birinin öpmesi , sarılması vb. konusunda onların hayır demelerini cesaretlendirmeli ve kararlı olmalarını desteklenmelidir. Kendi arkadaşlarımız dahi zorlasa ve çocuk istemiyorsa arkadaşlarımızı çocuğumuzun yanında uyarmalıyız, “istemiyor lütfen ısrar etmeyin” şeklinde..çocuk da bundan cesaret alacaktır.
  • Tehlikeli kişilerden korunmalarını söylemek ve tembihlemek, çocuğun sosyal gelişimini olumlu şekilde destekler.
  • Çocuklar tehlikeli yerler hakkında onları korkutmadan bilgilendirilmelidir.
  • Çocukların tanımadıkları kişilerle ilgili;

para veya hediye almamaları, herhangi bir yere yalnız gitmemeleri, arabalarına binmemeleri, evde yalnız kaldıklarında, tanımadıkları kimselere kapıyı açmamaları, telefonda yabancı kimselere bilgi vermemeleri, ıssız parklar, yollar vb. yerlerden uzak durmaları, toplu olarak oynayan çocukların yanından ayrılmamaları ve tek başlarına oynamamaları, takip edildiklerini hissettiklerinde büyüklerinden yardım istemeleri ve bu durumlarda ıssız yerlere değil kalabalığa doğru gitmeleri, tehlikede olduklarında bağırmaları, kaçmaları ve kendilerini korumaları gerektiği, kendilerine zarar vermek isteyen kişilere iyi bakıp onları tanımaları ve arabalarının plakasını almaları, kendilerine veya arkadaşlarına bir şey yapıldığında derhal ailelerine haber vermeleri mutlaka anlatılmalıdır.

  • Çocuklara mahremiyet duygusunun ve bedeninin ona ait olduğu bilincinin kazandırılması gerekir. 3 yaşından itibaren çocuklara bu bilinç korkutulmadan ve güvensizlik yaratmadan verilmelidir.
  • Çocukların cinsel içerikli sorularından dolayı ayıplamamalı ve cinsel konular onlarla rahat konuşulmalıdır.
  • İstemediğin halde bazen insanlar senin özel bölgelerine dokunmak isteyebilir. Buna izin vermemelisin. Böyle bir durum olduğunda yardım istemeli ve bize haber vermelisin’ şeklinde cinsel taciz konusunda çocuklar bilgilendirilmelidir.
  • Terlemiş çocukların atleti izin alınmadan aniden çıkartılmamalı, ebeveynlerin 4 yaşından sonra çocuklarını öperken bazen, ‘Seni öpebilir miyim?‘ diye izin istemeli, çocuklar eş, dost ve akrabalar tarafından cinsel organlarına dokunularak, öpülerek ya da vurularak sevilmemeli, çocuklara vücutlarında özel bölgeleri olduğu, doktorlar ve belli özel durumlar dışında kimsenin dokunmaması gerektiği uygun ve abartısız bir dille anlatılmalı, çocuklara olan sevgi gösterileri sırasında kendi güçsüzlüklerini hissettirecek kadar orantısız güç gösterisinden sakınılmalıdır.
  • Ayrıca, çocuklar çıplak olarak ortada bırakılmamalı ve 4 yaşından itibaren çocuklara ortalık yerlerde çıplak dolaşmamaları gerektiği öğretilmeli, 4 yaşından sonra anne ve baba çıplak olarak çocuklarıyla aynı banyoda bulunmamalı, 4 yaşına girmiş çocuklara tuvaletin özel bir mekân olduğu ve tuvalet ihtiyacını gideren birinin başkaları tarafından görülmesinin doğru olmayacağı öğretilmeli, 7 yaşından sonra çocukların genital bölgelerinin başkalarınca görülmesine izin verilmemeli, 7 yaşından sonra çocukların odasına girerken anne ve babaları izin almalı ve giyinip soyunurken izin alarak yardım etmelidir.

Çocukluk Sorunları

Çocuklarda gözlemlenen bir davranışın normal ya da normal olmadığını anlayabilmemiz için çocuğumuzun yaşının özelliklerini bilmemiz, çocuğun yaşına uygun gelişimleri sergileyip sergilemediklerini anlamamızı sağlar. İlerleyen yaş dönemlerinde çocuğumuzda ne gibi değişimler olacağını bilmek, bu değişimlere hazırlıklı olmamızı ve bize bilinçli olma olanağı verir. Çocuğumuzla ilgili beklentilerimizi gerçeğe uygun hale getirir. Çocuğumuzdan yaşına uygun beklentiler içine girmek, hem onu psikolojik olarak rahatlatır, hem de aile ilişkilerimizde yaşayacağımız gereksiz gerilimleri engeller.

Çocuğumuzla ilgili bu beklentilerimizi gerçekçi hale getirmek için çocuğumuzu başkalarıyla kıyaslamak yerine yaşıtlarına göre doğru değerlendirilmesinin yapılması gerekir. Bu da ancak bir uzmanın değerlendirmesi ile mümkündür. Bu farklı şekillerde olabilir. Bunlar; gelişim tarama testleri yapılabilir, çocuğun kreş ortamında sosyal ve akademik olarak gözlenmesi olabilir, uzmanın oyun terapisi vb. gibi yöntemlerle çocuğu değerlendirilmesi ilk söylenebilecek değerlendirmeler olabilir. Uzman değerlendirmesinde ortaya çıkabilecek olası sonuçlar ya çocuğun yaşıtlarına uygun gelişim gösterdiğidir, ya daha ileri olmasıdır ya da daha geri olması durumudur. Daha ileri ya da daha geri olması durumunda çocuğun çocuk psikiyatrisine yönlendirilmesi ve bu bağlamda  daha detaylı taramanın ve değerlendirilmenin yapılması, sonucun sağlıklı ve güvenilir olması için gereklidir.

Çocuğun geri çıkması durumunda ailelerin yapması gereken önemli görevler vardır. Bunlar;  eğer çocuğa özel bir tanı koyulmuşsa (yaygın gelişimsel bozukluk, down sendromu vb. gibi) aile mutlaka özel eğitim ve rehabilitasyon desteği düzenli almak zorundadır. Çocuğun yaşına göre de hem özel eğitim hem de kreş/yuva ya da okul desteği birlikte yürütülmelidir.

Çocuk eğer özel bir tanı almamış ama gelişimsel olarak geri olduğu belirlenmiş ise, aileler çocuğun geri olduğu gelişim alanlarını desteklemelidir. Nasıl ve ne şekilde destekleyeceğini uzman yardımıyla yapmalıdır. Belirleyen uzman zaten aileye bu konuda desteğini sunacaktır. Ancak bu tek seferlik olmamalı belirli periyotlarda çocuğun gelişimi takip edilmelidir. İlerleme sağlanması ve yaşına uygun gelişim seviyesinde olması önemlidir.

İleri çıkması durumunda da yine uzmanın tavsiye ve önerilerine uygun hareket edilmesi çocuğun iyiliği için önemlidir. Gerekirse bulunulan şehre de bağlı olarak üstün yetenekli veya üstün zekalı çocuklara eğitim sağlayan kurumlarla bağlantıya geçilmeli gerekli bilgilenme sağlanmalıdır.

Tüm bunlar dışında çocuklarda davranış ve uyum problemleri de görülebilir. Bu problemler; alt ıslatma , yeme problemleri, kaka kaçırma, tırnak yeme, mastürbasyon, hırsızlık, yalan söyleme gibi birçok şekilde ortaya çıkabilir. Bunu çocuğun problemi olarak görmek yerine, çocuğun “ yardım çığlığı” olarak görülmesi gerekir ki çocuğa asıl yardım bu şekilde görülmeye başlanırsa  sağlanmış olur. Bu problemler çeşitli nedenlere bağlı olabilir. Bunlar; aile içi çatışmalar, ihmal veya istismar, duygusal yoksunluklar, ebeveyn tutumlarının etkisi, organik bozukluklar, aile içi parçalanmalar, şiddet gibi durumların etkisi gibi faktörler sıralanabilir. Bu durumları aile fark etmeyebilir. Çocuk okula ya da kreşe gidiyorsa çocuğun okulu ile irtibat düzenli sağlanmalı ve öğretmenlerinden bilgi alınmalıdır. Eğer bu tip bir durumla karşılaşılır ise okulun psikoloğundan/uzmanından destek alınarak okulla birlikte hareket edilmelidir.

Ayrıca çocuklarımızla olan ilişkilerimizde hiç aklımızdan çıkarmayacağımız noktalar ise çocuğumuza oluşturacağımız güven duygusudur. Çocuklarımızı kendilerine güvenen ama kibirden uzak, ahlaki ve etik değerlerin öngörüldüğü saygı çerçevesinde yaşları kaç olursa olsun birey olduklarını unutmadan yetiştirmeliyiz. İhtiyaçlarını doğru anlayıp zamanında ve tutarlı ve aynılık içinde karşılamak gerekmektedir. Çocuğun yaşına göre sorumluluk daima verilmeli, bunlara sevgi ve şefkat eşlik etmelidir. Özetle çocuklarınızı sevin, onlarla ilgilenin ve onlara bol bol sarılın..

Erkeklerde Erken Boşalma Nedenleri

Yapılan araştırmalar ve gayrıresmi bilgiler doğrultusunda dünyada ve Türkiye’de en sık rastlanan cinsel işlev bozukluğudur. Erkeklerin 4 te 3 ü vajina penis birlikteliğinden ortalama 2 dakika sonra boşalmaktadır. Genelde tanım olarak erkeğin partneri orgazm olmadan önce boşalması olarak tanımlansa da bu tanım yeterince yansıtmamaktadır. Daha doğru tanımı şu şekilde yapmak daha doğru olacaktır:

“Sürekli ve tekrarlayıcı bir şekilde çok az bir cinsel uyarılma ile cinsel birleşme öncesinde veya birleşmeden hemen sonra kişinin ve partnerinin arzu ettiği süreden daha önce oluşan boşalma durumudur.”

Yani çiftten en az birinde süre açısından memnuniyetsizlik olmalıdır. En önemli nokta da erkeğin boşalma üzerinde denetim sağlayamama olmasıdır. Bu yüzden erken boşalma yerine denetimsiz boşalma daha uygun bir terim olmaktadır.

Erken boşalmanın kendi içinde sınıflandırması da mevcuttur. Örneğin; penis vajinaya girmeden boşalma gerçekleşiyor ise bu ileri derecede erken boşalma olarak sınıflandırılabilir.

S. Kaplan erken boşalmayı şöyle tanımlamıştır; “ Denetimsiz boşalma, bir erkeğin gönüllü boşalmayı kontrol edemeyip istediğinden önce zirveye çıkıp boşalmasıdır. Normal bir erkek önce heyecanlanır, sonra bu heyecanın keyfini yaşar (plato) ve ardından boşalır. Denetimsiz boşalan erkeklerde bu plato fazı yoktur. Heyecanlanır ve boşalır. “

Aslında daha basit bakılırsa  sorun, orgazm refleksinin bir bileşeni olan boşalmanın kendisiyle ilgili bir sorun değildir, bu bir orgazm bozukluğudur.  Normal koşullarda uyarıldıktan sonra yaşanması gereken  ve çiftin bir süre ilişkide kalması dönemi olan plato, denetimsiz boşalanlarda mevcut değildir. Yani gönüllü olarak ilişkiyi uzatma veya erteleme yapılamamaktadır.

Erken boşalma yaşayan erkeklerin terapiye geldiklerinde erken boşalmalarını tanımlamalarını istediğimizde tipik cevaplar şu şekildedir:

  • “giremeden veya birkaç kez gidip geldikten sonra boşalıyorum..”
  • “ her seferinde korktuğum başıma geliyor..”
  • “ o an geldiğinde kendimi kontrol edemiyorum..”
  • “herşey çok hızlı gelişiyor, kontrol edemiyorum..”
  • “ artık bezdim ve yoruldum..”

Erken boşalma cinsel terapi ile tedavi edilebilir bir durumdur. Önce ürolojik muayene şarttır. Daha sonra terapist kişinin yaş, cinsel birleşme sıklığı, partner özellikleri, ön sevişme süresi, ortamın uyarıcılığı, cinsel ilişki ve cinsel organlar vb. bilgisi,  gibi birçok etkeni değerlendirir. Erkek bir an önce bu sorunu çözmezse ilişkilerinde sorun yaşamaya başlar. Çünkü erken boşalan erkeklerin eşleri de bir süre sonra cinsel ilgi ve istek azalması veya orgazm bozukluğu yaşamaya başlarlar. Çünkü erken boşalan erkekler hemen boşalacağı düşğncesi ve kaygısıyla ön sevişmeden kaçınırlar ve eşleri de bu durumdan zevk almaz hale gelirler.

Erken boşalmanın birçok alt nedeni bulunur. Ama çoğunlukla psikolojik nedenlerden kaynaklanır. Terapi tedavisi öncesinde kapsamlı cinsel öykü alınır. Cinsel terapinin odak noktası erkeğin, bedensel ve zihinsel gerginliğini ve cinsel uyarılmasını daha iyi algılamayı öğrenmesidir.

Geç kalmazsanız yatakta mucizeler yaratabilirsiniz..Ertelemeyin siz de partneriniz de cinselliğinizi sağlıklı yaşayın..

Kadınlarda Boşalma Sorunu

Her kadın birden çok boşalma ya da orgazm yaşayabilme becerisine sahip iken birçok kadın hayatı boyunca boşalma yaşayamamıştır. Bu oranın % 30 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Yine tahmini % 65 lerde bir oran da cinsel ilişki sırasında boşalamadığını belirtmiştir. Kadınların sadece tahmini % 20 si vajinal boşalmayı yaşamıştır ki bu klitoral boşalmadan daha güçlü olduğu bilinmektedir.

Maalesef kadın cinselliği ile ilgili hala yanlış bilgiler ve önyargılar mevcuttur. Birçok kadın cinsel ilişkisinde orgazm taklidi yapmaktadır. Erkeklerin bunu anlaması nerdeyse imkansızdır. Bir kadını boşaltabilmenin yolu kadını düşünsel ve fiziksel olarak hazırlamak ve yönlendirmekle mümkündür.

Boşalma süresi her kadında değişkenlik gösterebilir. Primer boşalma sorunları daha sık görülür. Sekonder boşalma sorunlarında ise; mutlaka altta yatan bir depresyon, evlilik içi çatışma vb.başka bir neden aranmalıdır.

Kadın boşalmayı öğrenebilir. Boşalmayı öğrenmek bisiklete binmeyi öğrenmek gibidir. Bu yüzdendir ki genç kadınlarda boşalma sorunları daha sık görülür. Ancak kadın bir kez boşalmayı öğrendiği zaman, kötü cinsel iletişim, ilişki çatışması, travmatik bir yaşantı, ruhsal ya da tıbbi bir problem yaşamadıkça bu becerisini yitirmesi kolay kolay mümkün değildir.

Boşalma sorunlarında terapi tedavisine geçilmeden önce kadının yaşı, cinsel  deneyimi ve cinsel uyaranların yeterliliği önce değerlendirilir. Jinekolojik muayene ön şarttır. Herhangi bir ilaç kullanıp kullanmadığı da mutlaka araştırılmalıdır. Özellikle depresyon, tansiyon, alerji vb. ilaçları boşalma sorunlarına yol açabilmektedir.

Daha sonra cinsel ilişki sırasında; mekanın uygunluğu, partnerin her türlü davranışı ve cinsel ilişkinin zamanı detaylı değerlendirilmesi gereken en önemli hususlardandır. Boşalma için yeterli süre ve yoğunlukta , uygun uyarının yapılıp yapılmadığı da değerlendirilmelidir.

En sık görülen kadınlarda boşalma sorunları nedenleri:

  • sosyokültürel nedenler
  • suçluluk duyguları
  • takıntılı bir şekilde ilişkinin detaylarına takılma, daha iyi olması takıntısı vb.
  • Kendini fazla eleştirme
  • vücudunu beğenmeme
  • başaramama korkusu
  • eşin reddi
  • bedenle ilgili yanlış inançlar
  • cinsel bilgi yetersizliği
  • kontrol kaybı endişesi
  • gevşeyememe ve kendini ilişkiye verememe
  • hamile kalma korkusu
  • cinsellikle ilgili abartılı beklentiler
  • olumsuz aile tutumları
  • çocukluk yıllarında cinsel istismar, cinsel saldırı, ensest vb. Durumlar
  • partnerinin erken boşalma ya da sertleşme sorunları olması
  • çift olarak cinsel teknikler konusunda yetersizlikleri
  • erkeklere karşı öfke ve kızgınlık duyguları
  • partnerini güçlü görememe, saygı duyamama

Son söz; her kadın zihinsel olarak rahat olduğunda, partneri tarafından doğru ve uygun şekilde yeterli süre uyarıldığında boşalabilir. Ve cinselliğini yaşayan her kadının boşalmaya hakkı vardır. Cinsel terapistlerden yardım almaktan korkmayın. İster bir kadın olarak ister eşi olarak..

Bilgilendirme Mesajı

29.03.2025 tarihli, 32856 sayılı Resmî Gazete ’de Yayınlanan 
“Sağlık Meslek Mensuplarının Serbest Meslek İcrası Hakkında Yönetmelik” kapsamında ruhsatlandırma sürecinde olduğum için
geçici bir süre hizmet veremeyeceğim.

Saygılarımla,
Klinik Psk. Beril P. Ceylan