Cinsel Taciz ve Çocuk!

Çocuğunun tacize uğraması ailelerin en korktuğu durumlardan birisidir . Tacizin şiddetine göre taciz, insan hayatını çok ciddi şekilde etkileyen bir durumdur. Bundan dolayıdır ki, ailelerin öğretmenlerin ve tabi ki çocukların tacizden kendilerini nasıl koruyacakları ile ilgili ve tacize uğramışsa da nasıl anlaşılacağı ve bunun nasıl aşılacağı konusunda da bilgi sahibi olması çok önemlidir.

Cinsellik içeren her türlü söz, eylem ve araçlar yardımıyla bir çocukla cinsel yakınlık kurmaya çalışmak, çocuklara yönelik cinsel taciz kapsamına girmektedir. Ve cinsel tacize duygusal ve fiziksel taciz de eşlik eder. Bir çocuğun tacize uğramayacağına kimse emin olamaz ve kız çocuk ya da erkek çocuk aynı risk altındadır.

Peki aileler, öğretmenler vb. çocuklarını, öğrencilerini tacize karşı nasıl eğitmeliler?

• Öncelikle toplum olarak bu konuları konuşmaktan korkmamalı, üstü örtmeye çalışılmamalıdır.

• Çocuklara “hayır-istemiyorum-rahatsız oluyorum vb.” demeyi ve kendi bedenlerini koruması öğretilmelidir. Tacizcilerin ya da tehlikeli büyüklerin olduğunu söylemek yeterli değildir.

• Büyüklere de hayır diyebileceklerini ve bundan suçluluk duymamaları gerektiğini anlatılmalıdır. Onlara, “sana doğru gelmeyen ya da farklı davranışlar olduğunda mutlaka bize anlatmalısın” denmelidir. Ve çocuk anlattığı zaman asla ve asla yargılayıcı , sorgulayıcı olmadan dinlenmelidir.

• Çocuklar bazen abartılı anlatabilirler ya da yanlış ifade edebilirler. Ancak söyledikleri her ne olursa olsun dinlenmeli, üstünde düşünülmeli ve araştırılıp takip edilmelidir.

• İstemedikleri davranış konusunda örneğin birinin öpmesi , sarılması vb. konusunda onların hayır demelerini cesaretlendirmeli ve kararlı olmalarını desteklenmelidir. Kendi arkadaşlarımız dahi zorlasa ve çocuk istemiyorsa arkadaşlarımızı çocuğumuzun yanında uyarmalıyız, “istemiyor lütfen ısrar etmeyin” şeklinde..çocuk da bundan cesaret alacaktır.

• Tehlikeli kişilerden korunmalarını söylemek ve tembihlemek, çocuğun sosyal gelişimini olumlu şekilde destekler.

• Çocuklar tehlikeli yerler hakkında onları korkutmadan bilgilendirilmelidir.

• Çocukların tanımadıkları kişilerle ilgili;
para veya hediye almamaları, herhangi bir yere yalnız gitmemeleri, arabalarına binmemeleri, evde yalnız kaldıklarında, tanımadıkları kimselere kapıyı açmamaları, telefonda yabancı kimselere bilgi vermemeleri, ıssız parklar, yollar vb. yerlerden uzak durmaları, toplu olarak oynayan çocukların yanından ayrılmamaları ve tek başlarına oynamamaları, takip edildiklerini hissettiklerinde büyüklerinden yardım istemeleri ve bu durumlarda ıssız yerlere değil kalabalığa doğru gitmeleri, tehlikede olduklarında bağırmaları, kaçmaları ve kendilerini korumaları gerektiği, kendilerine zarar vermek isteyen kişilere iyi bakıp onları tanımaları ve arabalarının plakasını almaları, kendilerine veya arkadaşlarına bir şey yapıldığında derhal ailelerine haber vermeleri mutlaka anlatılmalıdır.

• Çocuklara mahremiyet duygusunun ve bedeninin ona ait olduğu bilincinin kazandırılması gerekir. 3 yaşından itibaren çocuklara bu bilinç korkutulmadan ve güvensizlik yaratmadan verilmelidir.

• Çocukların cinsel içerikli sorularından dolayı ayıplamamalı ve cinsel konular onlarla rahat konuşulmalıdır.

• ‘İstemediğin halde bazen insanlar senin özel bölgelerine dokunmak isteyebilir. Buna izin vermemelisin. Böyle bir durum olduğunda yardım istemeli ve bize haber vermelisin’ şeklinde cinsel taciz konusunda çocuklar bilgilendirilmelidir.

• Terlemiş çocukların atleti izin alınmadan aniden çıkartılmamalı, ebeveynlerin 4 yaşından sonra çocuklarını öperken bazen, ‘Seni öpebilir miyim?’ diye izin istemeli, çocuklar eş, dost ve akrabalar tarafından cinsel organlarına dokunularak, öpülerek ya da vurularak sevilmemeli, çocuklara vücutlarında özel bölgeleri olduğu, doktorlar ve belli özel durumlar dışında kimsenin dokunmaması gerektiği uygun ve abartısız bir dille anlatılmalı, çocuklara olan sevgi gösterileri sırasında kendi güçsüzlüklerini hissettirecek kadar orantısız güç gösterisinden sakınılmalıdır.

• Ayrıca, çocuklar çıplak olarak ortada bırakılmamalı ve 4 yaşından itibaren çocuklara ortalık yerlerde çıplak dolaşmamaları gerektiği öğretilmeli, 4 yaşından sonra anne ve baba çıplak olarak çocuklarıyla aynı banyoda bulunmamalı, 4 yaşına girmiş çocuklara tuvaletin özel bir mekân olduğu ve tuvalet ihtiyacını gideren birinin başkaları tarafından görülmesinin doğru olmayacağı öğretilmeli, 7 yaşından sonra çocukların genital bölgelerinin başkalarınca görülmesine izin verilmemeli, , 7 yaşından sonra çocukların odasına girerken anne ve babaları izin almalı ve giyinip soyunurken izin alarak yardım etmelidir.

Eşler Arası Öfke Kontrolü

İkili ilişkilerde en önemli çatışma kaynaklarından biri de öfkedir. Çatışma ve öfke birbiri ile yakından ilişkilidir. Çifti de terapisti de tedirgin eden öfkedir. Öfke doğal bir duygudur ancak kontrolü kaybetme ve yıkıcı olmaya gidebilir.

Eğer çiftler arasında öfke dolu çatışmalar yaşanıyor ve bu tartışmaların sıklığı artıyor ise çift bu meseleyi kendilerinin çözemiyor olduğuna işarettir. Bu çatışmaların ilişkileri için bir tehdit oluşturmaya başladıkları an tehlike çanları çalıyor demektir. Çift uzmana gitmeyi artık düşünmeli ve geciktirmemelidir.

Çift terapisine gittiklerinde onları bekleyen süreç şu şekilde başlar; çiftin öfkenin ilişkilerindeki anlamı ortaya çıkarılmaya çalışılır. Öfkenin anlamına dönük ilişkide farklı cevaplar aranır. Örneğin,

  • “öfke çiftin her biri için ne demektir?”
  • “eşine öfkelenmek ne anlama gelir?”
  • “ eşin sana öfkelendiğinde bu senin için ne anlama geliyor?”
  • “eşin öfkesine nasıl karşılık veriliyor?”
  • “eşin öfkelendiğini nasıl anlıyor?”
  • “öfkeye eşlik eden diğer duygular nelerdir?”

gibi sorulara terapide her iki çiftin sürece katılmasıyla cevaplar uzmanla birlikte değerlendirilir. Her ilişkinin kendi içinde bir dinamiği olduğu gibi öfkenin de her ilişkide farklı bir anlamı ve dinamiği olur.

Kişinin eşiyle olan tecrübeleri, ailesinden aldığı modellemelerden oluşan deneyimler öfkeye yüklenen anlama katkı ve kaynak sunar. Eşlerin öfkeyi tanımlamalarındaki inanç ve öfkeyle ilgili ortaya çıkan davranışları, terapide önemli veri oluşturur. Terapist aldığı bu verilerle süreci ilerletir.

Amaç eşlerin öfkeyle ilgili farkındalıklarını arttırmak yüzleşmeleri gereken noktaları çalışmak ve ilişkiyi daha sağlam bir zemine oturtmaya çalışma yolunda ilerlemektir.

Öfke ; kişinin kendini koruması amacıyla birçok duygunun üstünü örtmek için kullanılıyor olabilir. Bu amaçla terapide terapist bu duyguları bulmaya çalışır ki öfkenin gerçek anlamı ortaya çıksın. Sıklıkla öfkenin altında yatan bazı duygular; suçluluk, hayal kırıklığı, depresyon, güçsüzlük, bağımlılık ve güvensizlik gibi duygulardır. Bu duygular açığa çıktıkça kişi anlaşıldığını hisseder, rahatlar ve çatışma kaynakları daha somut hale gelmeye başlar.

Uygun bir şekilde dile getirilemeyen her duygu zamanla kişilerin içinde öfkeye dönüşebilir. Öfkenin sizi ele geçirmesine izin vermeden kendinizi tanıma yolunda gayret gösterin..Yapabilirsiniz. Siz değerlisiniz.

Çocuğumun Özgüvenini Nasıl Sağlarım?

Çocuğunuz okul çağında ise onunla ilgili önemli noktaları da bilmelisiniz. Onunla ilgili bu noktaları bilmeniz onu daha iyi anlamanıza ve onun da kendini anlaşıldığını hissetmesine etkili olur. Anlaşıldığını hisseden her birey uyumlu davranışlar içine girmeye daha meyillidir.

Okul çağı çocuğu artık şevkat ve özen dolu kreş ortamından rekabet ve başarının hakim olduğu bir ortama geçiş yapmıştır. Bu durum artık tam anlamıyla toplumsal ortamıdır. Kreş yaşantısıyla sosyal gelişimi başlamış ve gelişmiştir. Ve artık bu becerileri kullanma zamanı ilkokul ortamıdır. Bu beceriler özbakım, sosyal-duygusal, motor, zihinsel becerilerini, akademik ve kişilerarası beceriler olarak göstermesi ve ilerletmesi gerektiği noktasıdır. Okul öncesi dönemde bu becerilerini hem aile hem okul öncesi kurum tarafından, ne kadar öğrenme, geliştirme ve pekiştirme fırsatı yaşadıysa ilkokul ve sonrasında çocuk o kadar şanslıdır.

Okul çağı çocuğu kendisine ve gelişmekte olan vücuduna karşı olumlu tutum geliştirme, akranlarıyla iyi ilişkiler kurmayı öğrenme, uygun kız-erkek rollerini öğrenme, kişisel bağımsızlık kazanma, okuma-yazma-sayısal alanlarda temel beceriler geliştirme vb. gibi birçok alanda artık kişisel öğrenmelerini ve olgunlaşmasını, gelişerek ilerletmeye devam edecektir.

Bu yaşam yolunda her bireyin kendini algılayış biçimi, ne kadar sevdiği ve kendine saygı duyduğu önem arzeder ki bu benlik saygısıdır. Okul çağı çocuğunda da çok önemlidir.

Düşük benlik saygısı her türlü başarıya giden yoldaki en büyük engellerden biridir. Çocuklarınızda düşük benlik saygısını oluşturmamak ve benlik saygısını geliştirmek için siz anne babalara birkaç önemli tavsiyede bulunmanın tam sırası:

  • Kendisini ve geleceğini güvende hissetmesini sağlayın ki emniyet duygusu gelişsin.
  • Başkaları tarafından kabul görmeye ve sevilmeye ihtiyaç duyar ki bu ait olma duygusudur.
  • Çocuğunuza verdiğiniz sözleri tutun ve sözlerini tutması için fırsat verin ki kişisel yeterlilik duygusu gelişsin.
  • Çocuğunuzun kişisel yeterliliğini zorlayacak şekilde ne çok az ne de çok fazla beklentiler yüklemeyin.
  • Yapabileceklerini göstermesi için fırsat tanıyın. Tek başına karar vermesine izin verin ki sorumluluk duygusu gelişsin.
  • Çeşitli etkinliklere katılması ve etkinliklerde aktif rol alması için olanaklar tanıyın ki katılımcılık -girişimcilik duygusu gelişsin.
  • Yapabileceği, deneyebileceği beklenti ve olanaklar sunun. Böylece kendini ifade edebilir, muhakeme edebilir, problem çözebilir ve yaptığı davranışların sonuçlarını hesaba katabilir ki bu da kendini kontrol ve disiplin duygusuna hizmet eder.
  • Sadece başarıları için değil, aynı zamanda çabaları, ufak çaplı değişimleri ve ilerlemeleri için de övgüde bulunun.
  • Her birey her alanda başarılı olamayabilir. Çoklu zeka nedir öğrenin. Çocuğunuzun hangi alanlarda güçlü olduğunu bilin ve zayıf alanlarını destekleyin. Siz de her alanda başarılı değilsiniz sonuçta..

Özetle;

  • Çocuğunuzu sevin, saygı duyun, cesaretlendirin , destekleyin, rehber olun,
  • Takdir edin..ve en önemlisi ona bol bol sarılın!
  • Unutmayın..O sizin en değerli varlığınız..

Kadınlarda Cinsel İsteksizlik

Cinsel isteksizliğin en genel ve en basit tanımı, cinsel yaşamından tatmin olmama ve bunun sürekli olması halidir. Cinsel döngüyü belirleyen süreç bozulmuştur ya da ağrı vardır.

Bir ilişkinin anlamlı olabilmesi için fiziksel etki ve cinsellikle ilgili zihindeki imgeler önemlidir. Cinsel işlev bozukluklarını anlamak için cinsel organları ve kadında oluşan fizyolojik yanıtları bilmek önemlidir.

İşin tuhaf ve gerçek tarafı 90 lı yıllara kadar kadın cinselliğinin organik temelleri hiç araştırılmamıştır.

Kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi orgazm ve klitoral uyarılma durumu; dış etkenlerden  stres, ilaçlar ve iç etkenlerden -sinir sistemi, hormonel etkiler vb. etkilenirler.

Eğer  aşağıdakilerden bir ya da birkaçı var ise kadında cinsel işlev bozukluğu olduğunu düşünebiliriz;

  • cinsel istek çok az ya da hiç ise,
  • cinsel aktivite sırasında kadın uyarılmıyorsa,
  • vajina kayganlığı çok az ya da hiç yoksa,
  • cinsel organda hissizlik var ise,
  • zor ya da hiç orgazm olamıyorsa,
  • cinsel aktivite sırasında ağrı ya da rahatsızlık var ise,
  • cinsel aktivite sonrası ağrı ve rahatsızlık var ise

Kadınlarda cinsel isteksizliği belirleyen 3 ana süreç düşünülebilir. Bunlar; hazırlayıcı, başlatıcı ve sürdürücü etkenlerdir.

Hazırlayıcı etkenler:

  • cinsel eğitimin yetersizliği
  • yetersiz cinsel deneyim
  • cinsel dedikodular – mitler
  • aşırı tutucu ortamda büyüme
  • karmaşık ve bozuk aile ilişkileri
  • kişilik özellikleri
  • cinsel roldeki güvensizlik
  • travmatik cinsel deneyimler

başlatıcı etkenler:

  • bedensel hastalıklar
  • depresyon
  • ilaçların yan etkileri
  • alkol ve madde kullanımı
  • abartılı performans beklentileri
  • gebelik ve doğumla ilgili süreçler
  • ilişkide yaşanan çatışmalar
  • yaşlanma
  • sadakatsizlik
  • eş kaybı
  • partnerindeki cinsel işlev bozuklukları

sürdürücü etkenler:

  • performans anksiyetesi
  • ilişkide yaşanan sorunlar
  • cinsel mitler
  • psikiyatrik bozukluklar
  • bedensel hastalıklar
  • ilaçların yan etkisi
  • alkol ve madde kullanımı
  • suçluluk ve günahkarlık duyguları
  • partnerler arasındaki çekicilik kaybı

Kadın cinsel isteksizliğinin cinsel terapi ile tedavisi mümkün olabilmektedir. Cinsel terapi konusunda eğitim almış uzman terapistlerden mutlaka destek ve yardım alınmalıdır. Cinsellik yetişkin bir kadının sağlıklı ve doğru koşullarda yaşaması gereken bir durumdur. Bundan zevk almaması üstelik acı veya ağrı çekmesi düşünülemez. Her kadın bu tedavi hakkının ve özgürlüğünün bilincinde olmalı ve gerekli desteği almakta kararlı, istekli ve sorununun üstüne gitmekte cesaretini toplamalı ve sağlıklı cinselliği yaşamalıdır.

Çocuklar Yas Tutar Mı?

Yas, sevilen birinin ölümünden sonra kayıp yaşayan bireyler tarafından gösterilen fiziksel, duygusal, bilişsel ve davranışsal tepkiler olarak nitelendirilebilir.Yas, geri donuşu olmayan kayba karşı verilen doğal bir tepkidir. Çocuklarda yas ve kriz tepkileri yetişkinlere göre farklılık gösterir.

Beş yaşından küçük olanlarda;
• Ölümün bir son olduğunu anlamazlar. Çocuk ölüme ilişkin soyut açıklamaları anlamakta zorluk çeker. Bu yüzden soyut açıklamalardan uzak durulmalıdır.
• Çok küçük çocuklar ölüme neyin yol açtığı konusunda yanlış akıl yürütürler. Örneğin “ben yemeğimi yeseydim babam ölmeyecekti?!” diye düşünebilir.
• Küçük çocuklar ölümün ciddi sonuçları olduğunu anlamadaki yetersizdir. Ölüm haberini aldıktan sonra örneğin “ Artık dışarı çıkıp oynayabilir miyim?’ diyebilir.
Beş yaşından on yaşına kadar;

• Ölümle, yaşam işlevlerinin durduğunu anlarlar.
• Yas için somut ifadelere ihtiyaç duyarlar. ( tören, mezar, resim. )
• Bu yaş döneminde empati daha fazladır.
• Kendilerinin başına gelebileceğine ilişkin düşünceye direnç gösterirler.
On yaşından ergenliğin sonuna kadar;
• Ölüm kavramı daha soyuttur.
• Kendilerinin de başına gelebileceğini kavrarlar.
• Bu yaştaki, biyolojik, psikolojik, sosyal değişimlerle birlikte, ölümler de şiddetli tepkilere yol açar.

Çocuklarda ilk yas tepkileri ise şöyledir.
İlk anda gösterilen en yaygın tepkiler:
*Şok ve inanmama
*Korku ve itiraz
*Hissizlik ve donup kalma
*Her zamanki etkinliklere devam etme

Çocuklarda sık rastlanan yas tepkileri
*Kaygı
*Canlı anılar
*Uykuya dalmakta güçlük
*Üzüntü ve özlem
*Öfke ve dışa vurma davranışları
*Suçluluk, kendini kınama ve utanç
*Okul sorunları
*Fiziksel şikayetler
Diğer olası yas tepkileri
*Yaşça daha küçükmüş gibi davranma.
*Sosyal açıdan yalnızlaşma.
*Hayaller.
*Kişilik değişikliği
*Gelecek hakkında kötümserlik.
*Nedensellik ve anlam hakkındaki düşünceler
*Olgunlaşma ve büyüme.
*Yaşça daha küçükmüş gibi davranma.

Yas ve kriz sürecinde yapılabilecekler şöyledir; anne babalara danışmanlık yapılması, çocuklara ölüm haberinin verilmesi kararı, çocukların konuşmalarına, yaslarını somut olarak ifade edebilmelerine fırsat verme, açık ve doğrudan iletişimin sağlanması.
Eğer aile bu durumlarda ne yapacağını bilmiyorsa mutlaka konunun uzmanı birinden destek almalıdırlar.

“Karım Seksten Zevk Almıyor”

Kadınların eşleriyle ilgili en büyük şikayetlerinden biri, eşlerinin kendi vücutlarına dokunmayı bilmemesidir. Çoğu kadın kendi bedeninden zevk almasını biliyorsa şanslıdır. Peki, ya madalyonun diğer yüzü? Kendi bedeninden zevk almayı bilen kadınlar seksi bir şekilde yönetir, gerek zihniyle gerek partnerini yönlendirerek zevki yakalar ve o zevke sarılır. Kadının seksten zevk aldığını gören erkek o seksten daha da zevk alır. Ancak madalyonun diğer yüzü, kendi bedeninden zevk almasını bilmeyen kadınlardır.

DOKUNUN, OKŞAYIN, ÖN SEVİŞMEYİ UZUN TUTUN

Yetiştirilme şekli, ailenin baskısı gibi cinselliğe bakış açısını şekillendiren tüm unsurlar kadına cinsellikte baskı yaratır. Çoğu eğitimli, kariyer sahibi kadın bile cinsel organıyla ilgili yeterli bilgiye sahip değildir. Bu bilgisizlik, deneyimsizlik ve baskılar kadını cinsel isteksiz ya da seksten zevk almıyor gibi gösterir. Bu noktada erkek partnere birçok görev düşer. Erkek eğer partnerinin zevk almasını istiyorsa: Erkek, ağız ve vücut temizliğine dikkat etmeli, güzel kokmalıdır. Eşine dokunmasını öğrenmesi esastır. Yani kadın bedeni, cinsel organı ile ilgili detayları öğrenmelidir. Her ıslanan kadın zevk alıyor yanılgısı içine düşerler. Kadının zevk aldığını gösteren sadece vajina ıslaklığı değil, tüm beden dilinin verdiği işaretlerdir. Sevişmek için ortamın uygunluğu (ısı, ışık, vb.) sağlamalıdır. Klitorise doğru ve uygun dokunuşu bilinmelidir. Önce yumuşak ve yavaş parmak hareketleriyle uyarı yapılmalı, zaman zaman tüm cinsel organı okşamalı, zaman zaman da klitorise odaklanılmalıdır. Bu dokunuş kısa tutulmalıdır. Kadın belli bir kıvama gelinceye kadar bu uyarı sürdürülmelidir. Sert dokunuşlar başlangıçta kadının canını yakabilir ve onu aniden soğutabilir. Kadının beden hareketlerinden, nefes alışverişinden, konsantresinden bu iyi gözlemlenmelidir. Dokunuşlarının kadına zevk verip vermediği ile ilgili mutlaka kadından geri dönüş alınmalı ve kadının yönlendirmelerine açık olunmalıdır. Kadına bu yönde, yani kendisini yönlendirmede cesaret verilmelidir. Utanma yaşamasına sebep olunmamalıdır. Cinsel ilişkiye girmek için acele edilmemeli; ön sevişme, kadın hazır olduğunu söyleyinceye kadar uzatılmalıdır. Kadının tüm vücuduna dokunuş ve okşayışıyla uyarı verilebilmelidir. Kadının hoşlanmadığı, çok gıdıklandığı vb. bölgelerinde ısrarcı olunmamalıdır. Oral yolla da kadını uyarmak önemlidir. Kadına vücudunun beğenildiği belli edilmeli, sözel olarak sıklıkla ifade edilmelidir. Böylece beğenildiğini ve arzulandığını işiterek hisseden kadının da zamanla isteği artacaktır. Erkeğin erken boşalma, sertleşememe gibi uzun süreden beri gelen sorunları varsa mutlaka tedavi olmalıdır.

DEĞERLİ OLDUĞUNU ONA HİSSETTİRİN

Cinsellik dışında kadın ilişki içinde kendini değersiz ve önemsiz hissediyorsa cinsellikten de zevk alması zordur. İlişki içinde erkek eşini onaylamalı, takdir etmeli ve sevdiğini, onun için değerli olduğunu çeşitli şekillerde eşine hissettirmelidir. Kadın ilişki içinde kendini seks için kullanılıyor gibi hissetmemelidir.

TÜKENEN BİR KADIN SEVİŞMEYİ ÜST NOKTAYA TAŞIYAMAZ

Kadın gün içinde gerek evde gerek iş hayatında yoruluyorsa, çocukların ve evin yükü onun üstündeyse tükenir. Tükenen bir kadın sevişmeyi üst noktaya taşıyamaz, gün içinde ve tek amacı dinlenmek olur. Yorgun ve tükenmiş bir kadından cinsel istek beklenmesi de adaletsiz bir durumdur. Erkek eşinin yükünü tüm iyi niyeti ve sevgisiyle hafifletmelidir. Ona ev işlerinde, çocukların bakımında destek olunmalı ki kadın da kendine zaman ayırabilsin, eşi için hazırlanıp cinselliği sağlıklı bir şekilde düşünebilsin.

UYUM, ZAMANLA YAKALANIR

Seks, boşalma, orgazm olma gibi hazları yaşamanın süreci vardır. Haz alma durumu çiftlerin bedenlerinin uyumuna, birbirlerine alışmalarına, birbirlerini tanımalarına bağlıdır ve uyum da zamanla, çiftlerin birbirine yeterli değeri vermesiyle yakalanır.

Sanal Seks, Cinsel Hayatı Olumsuz Etkiliyor Mu?

İnternet, sosyal medya ya da kısaca teknoloji hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmuş durumda ve artık 7’den 70’e herkes bir şekilde “teknolojik” yaşıyor. Seksin ya da cinselliğin de hayatın içinde var olduğunu da kabul etmemek mümkün değil. Teknoloji ve cinsellik bir araya gelince ortaya çıkan yeni ya da uzun süreden beri hayatlara giren kavram: Sanal seks.

Sanal seksi tercih edenlerin çoğunlukla içe dönük, kendini ortaya koymada zorlanan, sosyal fobileri olan ve eleştiriye karşı hassas olan kişiler. Bu tarz kişiler sanal ortamda kendilerini kolay ifade edebiliyorlar ve performans gerginlikleri de azalıyor.

Sanal seksin tercih edilme nedenleri

Sanal seksi tercih edenlerin kendince birçok sebebi vardır. Bunlar çekingenlik, sosyal kaygı, cinsel bilgisizlik ve tecrübesizlik, doyumsuzluk, partneri ya da eşiyle yeterli tatmini yaşayamadığını hissetme, boşlukta olma hissi, dikkatini dağıtma, sorunlarından uzaklaşma, fantezi dünyasını genişletme, sıkıntıdan kurtulacağını düşünme, içindeki cinsel canavarı ortaya çıkarma isteği, sanal ortamı reel ilişkiye göre masum ve zararsız bulma gibi birçok neden sıralanabilir.

Sanal seks kişinin bir seçimidir ve uzun vadede cinsel yöntemi olmaya başlayabilir. Yani başlangıçta karşılıklı kimse kimseye zarar vermiyormuş gibi görünen bu eylem, uzun vadede yıpratıcı ve işin içinden çıkılamaz sonuçlara götürme riski oldukça fazladır. Sanal seks derken kastedilen ana tema cinsel içerikli sohbet ve eylemleri içerir. Sanal seksin reel ilişkiye dönüşme olasılığı da oldukça fazladır. Başlangıçta masum ve zararsız görünen bu girişim sonrasında kişiyi oldukça sıkıntıya sokacak durumlar yaratabilir. Bu durumlar; karşılaştığı kişiden yaşadığı hayal kırıklığı, kendini olduğu gibi gösterme zorunluluğu (sohbette birçok kişi kendini çok farklı gösterme eğilimindedir), hastalık kapma riski, eşini/partnerini aldatma, şantaja maruz kalma riski, hırsızlık, abartılı cinsellik deneyimi yaşayabilme, yalancı tatmin yaşama, sonrasında pişmanlık ve huzursuzluk hissi, ilişkilerine zarar gelme, tanıdıklarıyla karşılaşma gibi birçok risk içerir.

Cinsel hayatı olumsuz etkiliyor mu?

Sanal seks geçek bir cinsel ilişkiden oldukça farklıdır. Gerçek ve sağlıklı bir cinsel ilişki uygun zaman, uygun ortam ve uygun partnerle olması durumudur. Sanal seksi sıklıkla tercih etmeye başlayanlardaki diğer önemli bir risk de özellikle erkeklerde yoğun görülen porno ve mastürbasyon bağımlılığına dönüşmesidir. Adı üzerinde sanal eylemler dizisi gerçekleştiği için yaşanan doyumlar da abartılı ve gerçek dışı oluyor. Gerçek cinsel ilişki yaşadığında sanal sekste yaşadığı tatmini yaşayamayabiliyor. Yaşadığı cinsel ilişki sanal sekste yaşadığının yanında kişiye ”sığ” gibi görünebiliyor. Bekarken sanal seksi tercih eden kişiler, evliliklerinde sanal partnerleri ile yaşadıkları deneyimleri evliliklerinde yaşayamadıklarından hayal kırıklığı ve mutsuzluklar başlayabiliyor. Evli kişiler içinse bilgisayar başında tatmin olma yaşandıkça eşleriyle birlikte olmak istemiyorlar ve gitgide tercihleri eşlerinden sanal dünyaya kaymaya başlıyor. Uzun vadede hem kadında hem de erkekte cinsel sorunlar yaşanmaya başlıyor.

Eğer var olan cinsel problemlerinden endişelenenler bu yolu tercih ediyorsa, bu doğru bir yol değildir. Yani bu yolla sorununuz çözülmez ve tedavi gerçekleşmez. Örneğin sertleşme sorunu, erken boşalma, eşe karşı cinsel isteksizlik, penis boyutu veya şekli ile ilgili endişeler, performans kaygısı, cinsel deneyimsizlik gibi cinsel sorunlar var ise bunun tek doğru yolu uzman bir cinsel terapistle yürütülen cinsel terapi tedavisidir.

İşte, Sertleşme Sorununun Altında Yatan Nedenler!

Sertleşme sorununun görülme sıklığı yaşla birlikte artar ancak yaşlanmanın kaçınılmaz sonucu değildir. Yaşlanmaya bağlı diğer sorunlar sıklığı artırır. Sıklık oranları coğrafi bölge, ırk, etnik köken, sosyo-ekonomik ve kültürel değişkenlere bağlı olarak farklılıklar gösterir. Sertleşme sorununun çok faktörlü yapısı tedavi yaklaşımının da multidisipliner olmasını gerektirir. Sertleşme sorunu yaşayan erkeklerin çoğu, organik bir neden olduğu düşünüldüğünden, en azından psikolojik bileşenlerin ön planda olabileceği akla getirilmediğinden, bir üroloğa gönderilir. Psikolojik nedenler ağırlıkta ise organik sebeplere dayandırarak çözüm aramak, işi oldukça zorlaştıracaktır.

Psikolojik nedenlere bağlı sertleşme sorunu

Kaygı – anksiyete: Erkeğin cinsel ilişki sürecinde performansı ile ilgili endişe duyması, erkekliği ile ilgili şüpheler içine girmesi ile kendini strese sokması, kendinde bilinçsiz kaygı yaratması halidir.

Depresyon: Sertleşme sorununda en çok görülen nedenlerden biridir. Bazen erkek duygularını inkar ederek depresyonda olmadığını söyleyebilir. Başka bir cinsel işlev bozukluğunun eşlik etmesi sertleşme sorununa zemin de hazırlayabilir.

Bilinçdışı cinsel çatışmalar: Cinsel konularla ilgili birçok şey olabilir. Çocukluğundan bu yana yetiştirilme tarzı, cinselliğe karşı aşırı tutucu ailelerden gelme, baskın anne karakterine saplanıp kalma, bilinçdışı vajina korkusu, kişinin inandığı mitler gibi birçok konu çatışmalara eşlik edebilir ve sertleşme sorunu olarak erkeğin karşısına çıkabilir.

Organik nedenlere bağlı sertleşme sorunu

Sinir sistemi hastalıkları veya hasarları: Beyin-inme, tümör, travma, parkinson hastalığı, bunama, omurilik-travma, multipl skleroz, prostat veya rektum ameliyatları sayılabilir.

Dolaşım sistemi hastalıkları veya hasarları: Atardamarlar-damar sertliği, şeker hastalığı, hipertansiyon, baloncuk, toplardamar- venöz kaçaklar, venöz yetersizlikler ve ameliyatları, şiddetli kansızlık, orak hücreli anemi sayılabilir.

Endokrin sistem hastalıkları: Aşırı miktarda prolaktin salınması, testiküler rahatsızlıklar, hipofiz bezi kaynaklı salınımlar, tiroid bezine bağlı salınımların ayarsızlığı, böbreküstü bezi hastalığı gibi hormonlara bağlı nedenler sayılabilir.

İlaçlar: Reçeteli veya reçetesiz satılan birçok ilaç ereksiyonla ilgili sorunlara yol açabilir.

Madde – alkol kullanımı: Kişinin daha önce ya da hali hazırda kullandığı madde, sigara, alkol vb. kullanımının araştırılmasıdır.

Hastaların çoğunda sertleşme sorununa yol açan birden fazla faktör vardır. Sertleşme sorunu olan bir erkeğin değerlendirilmesindeki en önemli aşamayı detaylı bir tıbbi ve cinsel öykü alınması oluşturur. Öykü, gerçek cinsel sorunun ne olduğunu, cinsel isteğin bulunup bulunmadığını, sertleşme sorununun derecesini, fiziksel ve psikolojik faktörlerin etkileşimini açığa çıkarır. Cinsel öykü, gerçek sertleşme sorunu, cinsel arzu değişiklikleri ile orgazm ve boşalma sorunlarının ayırt edilmesi için kullanılır. Ayrıca hastanın partnerinden de bilgi alınması veri dosyasını güçlendirir. Hastada sertleşme sorunu için risk teşkil eden faktörleri araştırmaya yönelik tam bir tıbbi öykü de alınması değerlendirme sürecini tamamlar.

Tıbbi faktörler değerlendirilirken penis muayenesinin yanı sıra yukarıda belirtilen organik nedenlerin ortaya çıkarılması amacıyla kan, idrar vb. testler de yapılmalıdır.

Erkeklerin Kabusu Sertleşme Sorunu!

Hastada fiziksel ya da tıbbi bir sorun olmadığına dair bilgiler tam ise, hastalığın yani sertleşme sorununun tedavisi psikojenik olduğunu bilerek işe başlamak gerekir. Eğer psikojenik tedaviye fiziksel sorunlar da eşlik ediyorsa tedavi sentez bir şekilde sürdürülebilir.

Organik sertleşme sorunu tedavisinde bazı tedavi yöntemleri şu şekildedir:

Ağızdan Alınan ilaçlar: Ereksiyon oluşumunu ve sürdürülmesini sağlayan ağızdan kullanılan ilaçlar vardır. Etkilerini farklı yollarla göstermelerine rağmen temel mekanizma kan akımını arttırmaları ve boşalmasını geciktirmeleridir. Başarı düzeyleri değişkendir.

Vakum Ereksiyon Cihazı: Bu tip cihazlar penisin etrafında bir vakum oluşturarak mekanik yolla kan akımını artırır. Kan kuvernöz yapının içindeki boşluklara emilerek sertleşme sağlanır. Cihazın farklı şekilleri vardır. Amerika ve Avrupa’dan alınan veriler doğrultusunda, kullananların bu cihazı benimseme ve memnun kalma oranları ortalama yüzde 70 oranında olduğu söylenmektedir. Cihazı bırakma nedenleri arasında sabah ereksiyonu olarak da diyebileceğimiz penil tümesansın erken kaybı, penis ağrısı, boşalma esnasında ağrı ve uyumsuzluk sayılabilmektedir.

İntrakavernöz Enjeksiyon Tedavisi: Basit bir ifadeyle cinsel birleşmeden önce kişinin ince bir iğneyle şırınganın içindeki az miktardaki maddeyi penise enjekte etmesidir. Önerilen, enjeksiyonun 45 derecelik açıyla yapılmasıdır. En önemlisi doktor kontrolünde öğrenilmesi, pekiştirilmesi ve dışarda kullanıma hazır hale gelinmesidir.

Penis Protezleri: Genelde uzmanların ve doktorların son seçenek olarak sunduğu tedavi şeklidir. Çoğunlukla daha önce hemen hemen tüm tedavi yöntemlerini denemiş ve fayda göremeyen hastaların başvurduğu seçenek olarak değerlendirilir. Penise cerrahi işlem uygulanacağından ötürü, penisin doğal dolaşımı bozulacağından dolayı bu cihazlar yerleştirildikten sonra bir daha normal yolla ereksiyon olması çok zordur.

Damar Cerrahisi: Penis damarlarına yönelik cerrahi girişimdir. Bölgesel arteriyel veya venöz hastalığı bulunan genç erkeklere uygulanmaktadır. Ender de olsa görülebilir ve işin uzmanlarına yönlendirilmelidir.

Sertleşme sorunu fiziksel ya da fiziksel-psikolojik nedenlere bağlı olsun tedavi sonuçları genelde memnun edicidir. Sertleşme sorunlarının tedavisindeki en önemli aşama öncelikle endişe ve kaygıların giderilmesidir. Uzmanın hastaya sorunun nedenlerini, tedavi yöntemlerini ve etkilerinin ne şekilde olacağı ile ilgili mutlaka detaylı bilgi vermesi gerekir. İlgili kaynakları okuması, değerlendirmesi ve karar vermesi için zaman tanınmalıdır. Bu durum birlikte değerlendirilmesi gereken bir süreçtir. Psikolojik nedenlere bağlı bir durumsa doktorun, cinsel konuda da uzman psikoterapistle işbirliği yapması hastaya ve tedaviye fazlasıyla fayda sağlamaktadır.

Cinsel Kimlik Nasıl Gelişir?

Cinsel kimlik gelişimini anlatan Uzman Psikolog Beril Papuççuer Öztürk, çocukların üç yıl içinde cinsel kimliklerini benimsediğini belirtti.

Kadın ya da erkek olma gerçekliğini doğru anlayabilmek için belirli kavramların mutlaka açıklığa kavuşması gerekir. Bunların başında, biyolojik cinsellikten anlaşılan, bir insanın kadın ya da erkek olmasıdır. Oysa cinsel rol denince kastedilen, bir kimsenin dişiliğini ya da erkekliğini gösterme biçimi, yani ne kadar dişi ya da erkek olduğudur. Ancak bu kavramsal farklılığı öne çıkarabilmek uğruna kaba bir genellemeye girişildiğini kabul etmek gerekir.

Biyolojik cinsellik ve cinsel rol ayrımı

Cinsellik ve cinsel rolü bu şekilde ayırmak, ezelden beri düşülen bir yanılgıya adeta bir kez daha düşmektir. Yani cinsellik konusunda beden-kafa ayırımı yapma yanılgısı. Oysa cinsellik, leğen kemikleriin arasında bulunduğu kadar beyindedir de. İnsan ilişkisinde bu böyle olduğuna göre, bilimsel araştırmalarda da bu gerçeği gözden kaçırmamak gerekir. Dolayısıyla, “biyolojik cinsellik” kavramı, cinselliği tamamen fizyolojiye indirgemek yerine, aynı anda fizyolojik ve psikolojik olan bir olgunun birinci boyutunu vurgulamak şeklinde anlaşılmalıdır. Biyolojik cinsellik ve cinsel rol kavramlarına getirilen ayırım, ancak böyle anlaşıldığı takdirde yapaylıktan kurtulabilir.

Cinsel rol ve cinsel kimlik

İnsanlar, belirli fiziksel kıstaslara uydukları ölçüde kadın ya da erkektirler. Keza, karakter ve davranışlarının belirli kültürel kalıplara uyması ölçüsünde dişi ya da erkek nitelikli sayılırlar. Ancak cinsel rolün, toplum tarafından algılanışı ile bizzat oyuncu tarafından algılanışı, farklı şeylerdir. Örneğin bir hermafroditi (çift cinsiyetlilik) ele alacak olursak, dış cinsel organlarından dolayı toplumsal çevresi tarafından erkekliğe uygun görülen bu kişi kendini tam ters yönde algılayabilir. Yani kendisine verilen “cinsel rol” ile kendine yakıştırdığı “cinsel kimlik” farklı olabilir. Nitekim uzun vadede bu hermafrodit kişinin cinsel rolüyle değil de cinsel kimliğiyle bütünleşmesi, yani erkek cinsel organlarından dolayı kendisine uygun görülen erkek rolüne göre yetiştirilmesine rağmen kadın kimliğini benimsemesi çok olasıdır. Bu tür durumlar pek sık görülmedikleri halde, insanların gerçek cinsel kimliğinin fiziksel durumları ya da görünüşteki davranışlarıyla değil, yalnız ve yalnızca kendilerinin kadınlık ya da erkeklikle özdeşleştirmeleriyle belirlendiğini kanıtlar.

Erkek ya da kadınlık rolü çakışır

Cinsel kimlik, bir insanın kendini erkeklik ya da kadınlıkla özdeşleştirmesidir. Çoğu insanda cinsel kimlik ve cinsel rol toplumsal olarak erkek ya da kadınlık rolü çakışır. Yani çoğu erkek yalnızca erkeklik rolünü oynamaz, aynı zamanda onu özümler, benimser.

Bir çocuk anne karnındayken artık cinsiyeti tespit edilir ve o andan itibaren kızım ya da oğlum şeklinde hitaplar başlar, takılan adla, giydirilen renkle, alınan oyuncakla ve desteklenen davranış kalıplarıyla öbür cinsle arasında farklar yaratılmaya başlanır. Giderek ilk iki veya üç yıl içinde çocuklar kendilerini erkeklik ya da kadınlıkla özdeşleştirmiş olurlar ve tipik erkek ya da kadın davranışlarını üstlenirler. Böylece çocuk henüz kendi başına karar alacak konuma gelmeden cinsel kimlik ve cinsel rolü, biyolojik cinselliğine uyuşturulmuş ve kalıcı olarak tespit edilmiş olur. Bu kurala uymayan durumlar, tekil sapmalar ya da istisnalar olarak ele alınır.

Bilgilendirme Mesajı

29.03.2025 tarihli, 32856 sayılı Resmî Gazete ’de Yayınlanan 
“Sağlık Meslek Mensuplarının Serbest Meslek İcrası Hakkında Yönetmelik” kapsamında ruhsatlandırma sürecinde olduğum için
geçici bir süre hizmet veremeyeceğim.

Saygılarımla,
Klinik Psk. Beril P. Ceylan