Fraud Blocker

Koronavirüs ve Psikolojimiz

Dünyamız ve ülkemiz yaklaşık bir yıldır Covid-19 olarak adlandırılan bulaşıcı bir virüsün etkisi altında. Virüs ilk başlardaki kadar yüksek olmasa da hala etkisini üzerimizde hissettiriyor. Virüsün bulaşıcı etkisi kadar psikolojik etkileri de oldukça devamlılığını sürdürüyor. Özellikle ‘karantina’ ve ‘izolasyon’ kavramlarının hepimizin üzerinde etkisi farklı anlamlar içerse de vardığımız noktalar çok benzer.

Uzun süreli karantinanın depresyon, stres, duygusal dalgalanmalar, uyku bozuklukları, yeme düzensizlikleri, sinirlilik gibi psikolojik etkileri görülmektedir. Kişisel özgürlük ve faaliyetlerin korunması, açık iletişimin sürekliliği, yaşamsal ihtiyaçlara ulaşılabilirlik, teknolojiyi lehimize kullanmak gibi unsurlar karantinanın olumsuz etkilerini azalmaktadır.

Karantina koşullarının nasıl daha iyi olabileceği ile ilgili yapılan araştırma ve önlemler kapsamında bazı benzer durumda ve koşullarda olan kişi ve gruplar ele alınmış. Bunlar; kutup bölgesi araştırmacıları, astronotlar, denizaltı çalışanları, petrol sondaj kulesi çalışanları, mağara araştırmacıları ve kaşifler gibi kişi ve gruplar örnek temsil etmiş. Farklı fiziki ve konforsal koşullara sahip olsalar da izolasyon kavramı çerçevesinde psikolojik ihtiyaçlar ve sıkıntılar açısından büyük oranda benzeşme gösterdiği belirlenmiş. Olağandışı koşullarda yaşayan insanlarınyeni koşullara uyum sağlamak için kullandığı en yaygın strateji bir rutin oluşturmak olduğu belirlenmiş. Yeniden bir rutin oluşturmak, kontrolün kişide olduğu hissi yaratır, her gün için tutarlı bir program oluşturarak belirsizlik hissinin azalmasına yardımcı olur. 

Günümüzde hala kaşifler kitap okumanın, müzik dinlemenin, kağıt oynamanın, yemek pişirmenin zamanı doldurmak ve belirsizlik hissinden uzaklaşmak için iyi yöntemler olduklarını söylüyorlar.Mümkün olduğu durumlarda rutine egzersiz eklemek de sıkılma ve monotonluk duygusuna karşı etkili bir yöntemdir, aynı zamanda stres düzeyini de azaltır.  

Karantina koşullarında yaşarken isteksizlik ve motivasyonsuzluk ile başa çıkmanın kolaylaşması için ihtiyacımız olan, gelişmeye, bir amaca/amaçlara ve küçük başarılara odaklanmaktır, bunlar yeterlilik hissi yaratırlar ve bu sayede stres azalır. Karantina koşullarında uzun süre aynı insanlar ile çok yakın olmak da stres verici olabilir. Diğerlerine karşı toleranslı olmanın ve diğerleri tarafından tolere edilebilir olmanın önemi çok fazladır. Olası tartışmaları azaltabilmek için bireysel sınır koyabilme becerisi kritik önemdedir.

“Her salgın eski şeyleri siler, yeni bakış açıları ve hayat tarzları inşa eder” kuralı, sürecin fizyoloji ve psikolojiye etkilerinin bilinmesini gerektirmektedir. Covid-19 bazı hasarları sebebiyle fizyolojiyi ciddi düzeyde etkilemektedir. Psikolojik açıdan ise hastalarda ve geniş kitlelerde anksiyete, stres ve davranış bozuklukları oluşturabilmektedir. Ancak doğru, sağlıklı ve akılcı değerlendiren bireyler için bu süreç psikolojiyi onaran, hayatı daha güvenli, hijyenik ve daha disiplinli hale getiren bir durum da olabilmektedir. Psikoloji ve fizyoloji birbirini besler, destekler. Bundan dolayı korku ve umudumuzu dengede tutabilmek son derece önemlidir.

Özetle hem küresel bazda hem de ülkemiz açısından baktığımız zaman Covid-19 salgını sürecinden herkes kendi payına düşeni alarak çıkacaktır. Hem fiziki açıdan hem de psikolojik açıdan sağlıkla atlatanlar olduğu kadar atlatamayanlar da olacaktır. Artan aile içi şiddet ve boşanmalar, tahammülsüzlük, nefret artışı, ben merkezli yaklaşımların yükselişi, duygu durum bozuklukları gibi birçok kalıcı etkiler de görülebilecektir.

Bu eninde sonunda geçecek bir süreç, yeni normlar ve normaller olacaktır. Kaygımızı yönetebilmeyi, sınır koyabilmeyi, ev içi yaşantımızı dengeleyebilmeyi öğrendiğimiz ve kişisel olarak da ülke olarak da birçok yeni kazanımlar ve gelişimlerle çıktığımız bir süreç olması ümidiyle…

Sağlıkla kalalım…

Boşanma ve Nedenlerine Bakış

Boşanma ve Nedenlerine Bakış

Boşanma gibi soğuk, huzursuz edici duygularla yüz yüze gelinmesi birçok çiftin deneyimlediği bir yaşam olayı diyebiliriz. Elbette ki hiçbir çift boşanmak için evlenmez. Ama bazen durumlar istemeden buralara gelebiliyor. Bazı birey ya da çiftler için rahatlatıcı, nefes alıcı ve “ohh” dedirten bir çözüm de olabilirken birçok çift için durum oldukça üzücü ve sarsıcı olarak ifade bulabiliyor sonlanma aşamasında.

Birçok çift aile danışmanına/evlilik terapistine boşanmadan önceki son adım, “Bunu da denemedik demeyelim” diye başlıyorlar konuşmalarına. Çok da inanmıyorlar aslında düzelebileceklerine. Çünkü kendi aralarında defalarca düzeltmeye çalıştıklarını, birbirlerine şans verdiklerini düşünüyorlar. Herkes kendine düşeni fazlasıyla yaptığını, artık tükendiğini ve dayanamayacağını anladığını da belirtiyor. Çoğu durumda da eşlerden biri boşanmaya kararlı iken diğeri boşanmanın gerçekliğiyle yani eşinin gerçekten ciddi olduğunu görünce son ya da gerçek çırpınışlarına başlıyor. Aile terapistinden de bir o kadar beklentisi yüksek oluyor haliyle.

Çiftler, zamanında yani umutlar tükenmeden gelinen bir noktadaysa evlilik sorunları adım adım, geleceğe dönük planlamalarla ve yapılanmayla çözümlenebiliyor. Bu başka bir yazının konusu olacağı için boşanma kısmına daha çok dikkat çekmek istiyorum.

 Acele karar vermeyin

Boşanma aşamasına gelen çift gerçekten her şeyi denediğine, kendi aralarındaki iletişim tarzı, adil ve objektif değerlendirebilme, ciddi bir özeleştiri aşaması, güvenilir büyükler ya da dostlardan fikir alma, evlilik terapistinden destek alma, kendini geliştirmeye, eşine ve ilişkisine kendini adama, ahde vefa gibi birçok düşünsel, davranışsal ve etik değerlendirmeleri yaparak bu karara vardıysa gelinen nokta boşanma olabiliyor. Bu değerlendirmelerle bu noktaya gelindiyse çoğu zaman sağlıklı bir karar da olabiliyor. İşin içindeyken insan sağlıklı karar verip veremediğinden emin olamayabilir haliyle bazen çoğu uzman bile sizi yanlış yönlendirebilir, aman dikkat! Acele karar vermemek iyi. Adil bir değerlendirme yapmak için kendinize veya eşinize de zaman tanımak ilk en önemli aşama diyebiliriz.

Türkiye’de boşanma nedenleri

Türkiye’deki boşanma oranlarının artmasının ardında,nedenlerine baktığımızda çok da sürpriz olmayan verilerle karşılaşıyoruz aslında. Verilerin TÜİK (2017) ve gayrı resmi yani terapilere gelen çiftlerden alınan bilgilere göre olduğunu belirtelim. Nedir bu nedenler?

-Cinsellikle ilgili yaşanan sıkıntılar,

-Her türlü şiddet,

-Aldatma-aldatılma

-Sosyal medya kullanımında güvensizlikler, şüpheler ve uzlaşamama

-Eşlerin birbirleriyle ortak paylaşımlarda bulunmamaktan kaynaklanan sıkıntılar/ilgisizlik,

-Eşlerden birinin kendini uzun zamandır değersiz hissetmesi

-Ailece birlikte vakit geçirmeme,

-Sorumsuz ve ilgisiz davranma

-İlişkinin fazla rutine girmesi ve eşlerin bu konuda çaba harcamaması

-Eşin bedensel temizliğine dikkat etmemesi veya rahatsız edici kokması

-Ev ile ilgili sorumlulukların alınmaması,

-Evin ekonomik olarak geçimini sağlayamama,

-Sigara kullanımı (eşlerden biri içmiyorsa diğer eşin kullanımı),

-Eğlence alışkanlıkları ve alkol alışkanlığı,

-Arkadaşlar, görüşülen kişiler,

-Eşlerin ailelerine karşı saygısız davranması,

-Eşin ailesinin aile içi ilişkilere karışması,

-Aile içi cinsel taciz,

-Çocuk olmaması veya eşlerden birinin istiyor ve diğerinin istemiyor oluşu

-Hayal, amaç, siyasi, dini hayat görüşünde anlaşamama

Önemli not: Özellikle gayrı resmi sonuçların evlenmeden yaşayan, dini nikahlı ya da uzun süreli birlikte yaşayan çiftleri de kapsadığını belirtmeliyiz. Boşanma burada ayrılık olarak karşımıza çıkıyor. En az evlilik kadar ciddi ilişkilerden bahsediyoruz.

Sıkıntılarınızı çözmek için zaman kaybetmeyin

Sorun ya da sorunlar her ne olursa olsun ilişkinizle ilgili sıkıntıları görmezden gelmeyin, bir taraf sürekli şikayet ediyor, kavga ediyorsa onu dinleyin ve çaba gösterin, sıkıntılarınızı çözmek için zaman kaybetmeyin, kendi aranızda çözemediğiniz hatta konuşmadığınız bir duruma gelmişseniz daha da fazla kronikleşmeden sorunlar mutlaka evlilik ve ilişki konusunda uzman bir terapistten yardım alın. Sonra son pişmanlık fayda etmeyebilir çünkü eşlerden biri bu konuda kendince çok mücadele etmiş, yorulmuş, tükenmiş ve umudunu kaybettiği için ilişkiye dönüşü olmayabilir. Bu raddeye gelindiğinde maalesef ilişkilerde enerji, motivasyon ve istek düşebiliyor, eskisi tadı kalmıyor. Siz siz olun ilişkinizi ve eşinizi kaybetmek istemiyorsanız bir an önce harekete geçin, çabanızı ve sevginizi gösterin ve hissettirin.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir: Alışkanlıklar ve Bağımlılıklar

Alışkanlıklar ve Bağımlılıklar

Alışkanlıklar ve bağımlılıklar birbiriyle bağımlı davranışlardır. “Yeme bağımlılığım var. Yemek yemeden duramıyorum” diye yakınan bir kişiyle ya da “Elinden telefonunu düşürmüyorsun sende telefon bağımlığı var” gibi cümleler kuranlarla mutlaka karşılaşmışsınızdır. Bu tür yargılara varmadan önce bu durumların alışkanlık mı bağımlılık mı olduğunu ayırt etmek için bu iki kavramı ayrı ayrı ele alalım.

Alışkanlıklarımız günlük yaşamımızda rutin yaptığımız davranışları tanımlamaktadır. Alışkanlıklar olumlu ve olumsuz olabilirler. Her gün aynı saatte yatmak, diş fırçalamak, her gün yürüyüş yapmak olumlu alışkanlıklardır.

Gece geç saatlerde uyumak, gece ağır yemekler yemek, sigara içmek ise olumsuz alışkanlıklar. Belli bir rutini olan olumsuz alışkanlıkların tekrarlanması her zaman bağımlılık olarak değerlendirilmez.

Bağımlılık, alışkanlığın bir sonraki evresidir. Bağımlılığın tam olarak oluşması demek bağımlılık ile ilgili davranışın rutin ve aşırı ölçüde yapılmasıyla değerlendirilir. Yapmadan duramama, kişi zarar görse de alışkanlığından vazgeçememe, istese de bırakamama, onsuz yapamayacağını düşünme gibi duygular ve düşünceler baskındır.

Bağımlılık kişinin bir nesne, kişi ya da olguya aşırı muhtaç hale gelmesidir. Bağımlılığı besleyen en önemli etken keyif verici bir dış faktörün olmasıdır. Zevk ve keyif dışarıdaki bir şeye bağlıdır. En cazip yanı ise kişileri kaygı ve gerginlikten uzaklaştırabilmesidir.

Alkol, madde, sigara gibi bağımlılıklar tıbbi sorunlara yani ciddi hastalıklara yol açarken diğer bağımlılık türleri daha çok duygusal ve sosyal sorunlara yol açar. En yaygın bağımlılıklar; alışveriş, kumar, estetik operasyon, yeme, video-oyun, spor, sosyal medya-internet ve cinsel bağımlıklardır.

Bağımlılığın her türlüsü sonuçları bakımından kişinin yaşam kalitesini düşürür. Çünkü bağımlı olunan dışında başka bir şey mutlu edemez kişiyi. Hangi tür bağımlılık türü olursa olsun ekonomik kayıplar da başlar.

Psikolojik bağımlılığı daha baskın olan oyun bağımlılığını örnek alırsak; Akşam yedi ile dokuz arası bilgisayar oyunu oynamayla geçiren ve bunu rutin olarak her gün yapan bir kişi, ertesi gün sınavı varsa ya da bir arkadaşıyla ilgili bir programı olduğunda oyun oynamaktan o gün için vazgeçebiliyorsa bu bir alışkanlıktır. Ancak, başka bir sorumluluk ya da sosyal aktivitesi olduğunda dahi oyun oynamadan duramıyorsa, her geçen gün bilgisayar başında geçirdiği saatler uzuyorsa, okula veya işe gitmeme, kişisel bakımını dahi yapamama durumuna geldiyse o zaman bu oyun bağımlılığına dönüşmüştür diyebiliriz.

Alışkanlıkları değiştirmek mümkün mü diye sorarsanız evet mümkündür. Önce kişinin zihinsel olarak kendini hazırlaması ve karar alması önemli ilk adımdır.

Hazzı erteleyebilme, alışkanlığın vereceği anlık mutluluk hissini geçiştirebilme çok önemlidir. Gerçekte alışkanlığın verdiği uzun vadede zararı bildiğiniz için bunu değiştirmeye karar verdiğinizi de unutmamalısınız.

Bağımlılık ise daha zor baş edilebilen ve türüne göre farklı yaklaşım ve tedavi seçenekleri uygulanması gereken bir rahatsızlıktır.  Kişinin bireysel olarak bağımlılıktan kurtulması mümkün ama oldukça zordur. İlaçla, psikolojik tedaviler ve sosyal destekle bağımlılık boyutuna gelmiş kişiye zarar veren alışkanlığın tedavisi daha etkili olmaktadır.

Çevrenizde, kendinizde bağımlılık olduğunu ya da bir alışkanlığınızın bağımlılığa doğru gittiğini hissettiğiniz takdirde ertelemeden uzman yardımı almanız ya da sevdiğiniz kişileri yardım almaya zorlamanız gerekmektedir. Tüm diğer rahatsızlıklar gibi bağımlılıklar da ne kadar çabuk tedavi yoluna gidilirse o kadar rahat çözüm alınabilir.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir: Bağlanma İlişkisinin Önemi Nedir?

Bağlanma İlişkisinin Önemi Nedir?

Bağlanma İlişkisinin Önemi Nedir

Bağlanma; bireyin, başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi bu kişi yanında olduğunda kişinin kendisini güvende hissetmesidir. Genelde çocuk ile yetişkin bir birey -çoğu zaman anne (ya da bakım veren kişi)- arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Hayvan gözlemleri ve deneyleri sonucunda gelişmiş bir kuramdır. ilk araştırmaları John Bowlby ve arkadaşları yapmışlardır.

Bazı kuramcılara göre, bir kişinin erişkinlikte başka insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve insanlardan beklentileri, bu kişinin küçüklüğünde annesiyle (ya da bakım veren kişiyle) kuracağı bağlanma ilişkisi ile belirlenir. Anne ve çocuk arasındaki sıcak duygular, özellikle korku ve stres anlarında birbirlerine sağladıkları rahatlık ve destek, bağlanmayı oluşturur. İki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir.

Bebeğin, ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ortalama ilk dokuz ayında geliştirdiği davranışlarına bağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış, gülümseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.

Erken dönem anne- çocuk ilişkisindeki bozulmaların hem o andaki çocuğun duygulanımında hem de sonraki psikolojik sorunların gelişim üzerindeki önemi oldukça dikkat çekicidir.

Bağlanma ilişkisinde tetiklenen duygular:
 

-Anne ve bebek arasındaki ilişki düzenli ve doğru devam ederse -> neşe ve güvenlik hissi, özgüven, özdeğer duygularının gelişimi

-İlişki tehdit edilirse ve sağlıksız devam ederse -> kıskanma, kaygı, öfke vb. duygularının bireye yerleşmesi

-İlişki koparsa, bir şekilde anne kaybı olursa – > yas, hüzün, depresyon şeklinde gelişir.

Sağlıklı bağlanma oluşturulursa sosyalleşme artar. Bir çocuk iyi hissettiğinde ve annesinin nerelerde olduğunu bildiğinde oyun arkadaşı aramaya başlar, bulduğunda ise onunla oynar yani sosyalleşebilir.

Bir anne çocuğuna sağlıklı bakımı nasıl sağlamalıdır peki?

Annenin amacı, gerçek veya potansiyel tehlike karşısında çocuğa destek vermek, duygusal yatıştırmayı sağlamak, rahatlatmak ve fiziksel yakınlığı sağlamaktır.

Davranış olarak; kucağa almak, göz teması kurmak, yanına gitmek, takip etmek, seslenmek, tutmak, pışpışlamak, sarılmak, gülümsemek, oynamak, neşeli olmak vb. Gereklidir. Doğru ve ihtiyaca uygun bakım verildiğinde sağlıklı bağlanma gelişir.

Çocuğu bağlanma nasıl etkiler?

-Annenin uygun ve zamanında müdahalesiyle çocuk kendi duygularını kontrol etmeyi öğrenir.

-Bağlanma ilişkisi çocuğa duygularını kontrol edebilme stratejilerini öğretir.

-İlişki içinde nasıl davranılması gerektiğini öğrenir.

-Kendilik kontrolü yani uygun yer ve zamanda kendini kontrol etmeyi öğrenir.

-Çocuk ben, diğerleri ve dünya ile ilgili beklentilerini şekillendirir.

Bu beklenti, kendisine bakım veren kişinin/annenin, sıkıntı sırasında kendisine yönelik tepkilerini öngörebilmesiyle başlar ve şekillenir. 

Ve nihai sonuç olarak ‘yetişkin olan o küçük çocuğun’ bağlanma figürü ebeveynden sevgiliye/eşe transfer olur. Annesiyle kurduğu bağlanma şekli sevgilisinden beklentilerini, sevgilisine karşı tepki ve tutumlarının ana zemini olur.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir: Stres İle Nasıl Başa Çıkılır?

Stres İle Nasıl Başa Çıkılır?

Stres İle Nasıl Başa Çıkılır

Stres, insan için yeni bir olgu, bütünüyle günümüze ait bir durum değil… İlk çağlarda yaşayan insan da avını bulmak, avını saklamak, karnını doyurmak, vahşi hayvan ve yaşamdan korunmak için stres yaşıyordu.

Stresi geçmişte doğanın getirdikleri yaratırken, bugün insanın yarattıkları yaşatmaktadır.

Sağlığı tehdit eden durumlar stresle yakın ilişki içindedir. Örneğin; maddi sıkıntılar, gürültülü ortamlarda yaşamak, ekonomik krizlere maruz kalmak, birikim-tasarruf yapamamak, fazla hayat değişikliğine maruz kalmak, sağlığı tehdit eden meslek gruplarında olmak (iş kontrolü sağlanmayan, fiziksel şartları ağır olan, baskı-rekabet-risk içeren vb. mesleklerde çalışmak)

STRESİN YARARI DA VAR

Stres çoğu kez olumsuz bir içerikle kullanılmakta yani stresin olumsuz etkileri konu edilmektedir. Oysa stres zararlı olduğu kadar yararlıdır da. Stres aşırı doz ve güçte olduğu zaman insana zararlı olmakta, zihinsel ve fizyolojik işlevlerini kesintiye uğratarak performans ve verimini olumsuz etkilemektedir. Buna karşılık belli doz ve güçteki stres bireye heyecan ve canlılık vermekte, bireyi tetikte tutmakta, adeta başarının ön şartı işlevi görmektedir. Bu yüzdendir ki stresi ortadan kaldırmak değil, istediğimiz düzeyde tutmak, olumlu amaçlarımız için kullanmak önemlidir.

Her insanın günlük yaşamında stres yapacak pek çok faktör bulunur. Stres sadece olumsuz olaylardan değil, olumlu olaylardan da kaynaklanabilir. Örneğin iş ya da okulla alakalı bir etkinlikte sunum ya da konuşma yapması gereken bir durumda kişinin kaygılanması ve heyecanlanması stres yapmasına sebep olabilir. Bu bazen tatil bazen de düğün için bile olabilir.

STRESLE BAŞA ÇIKMADA HERKESİN YÖNTEMİ FARKLI

Hepimiz stresi farklı yaşarız. Aynı olaya herkes farklı yorumlar ve farklı tepkiler verir. Bu farklılığın kaynağı, kişilik özelliklerimizden, yaşamsal şartlarımızdan, zihinsel değişkenlerimiz gibi birçok faktöre bağlıdır. Yani stres verici durumun kendisinden daha çok kişinin psikolojik ve kişilik özellikleri de önemlidir.

Bu bağlamda herkesin stresle baş etmesi farklılık gösterir. Kimisi daha kolay, daha akılcı daha sakin karşılayıp çözüm üretebilirken kimisi daha zorlanır, baş edemez ve baş etmek için sağlıksız, kısa yoldan kazanç getirecek yollara başvurabilir.

Bazı insanların strese daha dayanıklı olduğu bilinmektedir. Bu durum bilim insanlarının dikkatini çekmiş ve araştırmışlardır. Yapılan araştırmada aşağıdaki özelliklere sahip olanların stresli durumlara ve yaşama rağmen daha sağlıklı yaşamayı başardıkları görülmüştür:

  • İşlerine ve sosyal hayata daha aktif katılanlar
  • Yaptıkları işten ve katıldıkları sosyal faaliyetten zevk alanlar
  • Mücadele ve değişiklikten zevk alanlar
  • Hayatlarını ve çevrelerindeki şartları kontrol ettiklerine inananlar
  • Gelecekle ilgili olumlu beklenti içinde olanlar, umudu yüksek olanlar
  • Bakış açılarında hoşgörü ve esneklik olanlar
  • Yakın çevreleriyle olumlu duygusal ilişki içinde olanlar (eş, aile, çocuklar, arkadaşlar)
  • Doyumlu bir cinsel hayata sahip olanlar
  • Müzikle, sanatla ilgili olanlar
  • İstediklerini yapacak yeterli zamana sahip olanlar

HANGİ FAKTÖRLER RUH SAĞLIĞINI ETKİLİYOR?

Buna karşın başka bir araştırmada da insanları rahatsız eden ve yarattıkları zorlamayla hem günlük hem de kendileri bir stres olarak sağlığı olumsuz etkileyen faktörleri de şu şekilde sıralamışlardır:

  • Çok fazla sorumluluk altında olmak
  • Fiziki görüntüsü ile ilgili endişeleri olmak
  • Yetersiz kişisel enerji
  • Mesleki ilerleme ile ilgili endişeler içinde olmak
  • İş tatminsizliği içinde olmak
  • Dinlenme ve eğlenceye ayıracak zaman olmaması
  • Yapacak çok fazla şeyin olması
  • Yalnız olmak
  • Reddedilme korkusu
  • Hayatın anlamı ile ilgili endişeler

Para insani yaşam şartları açısından ne kadar önemli olsa da zamanın ve bu zamanın nasıl geçirildiği daha önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Herkese hayatlarını kolaylaştırmalarını diliyorum çünkü stres her yerde.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir: Özgüven Sorunu Nasıl Aşılır ?

Yalnız Ebeveyn ve Yaşadıkları Zorluklar

Hayatta Başarılı Olmak İçin Ne Yapmalısınız

Yalnız ebeveyn, hem tek başına çocuklarının bakımından sorumlu olan hem de ailenin reisi olan kişidir. Literatürde ‘tek ebeveynli aile’ olarak da geçer. Boşanma, ölüm, terk etme, evlilik dışı hamilelik, ebeveynlerden birinin hapiste olması, evlat edinme, uzak yerde askerlik ya da savaş durumları yalnız ebeveyn olmayı oluşturan durumlardır.

Yalnız ebeveynlerin ilk üç yılı en stresli zamanlardır. Stresi oluşturan en yoğun nedenler, maddi ve sosyal durumların yeniden yapılanma süreci olmasından kaynaklanır. Başarılı bir yalnız ebeveynin ön koşulu özgüveninin tekrar onarılması gerekliliğidir.

Yalnız ebeveynlerin çocuk büyütürken karşılaştıkları zorluklar şu şekildedir:

  • Eski eşler ile çocuklar arasında sınır ve çekişme sorunları yaşanabilir. Ziyaret ve yatılı kalma ile ilgili sıkıntılar ortaya çıkabilir.
  • Çocuğa sınır koyma ile ilgili zorluklar sebebiyle sıklıkla çocuklarda davranış problemleri görülür. Bütünlüğünü korumuş ailelerin çocuklarına göre iki kat daha fazla duygusal ve davranışsal problemler yaşanabilir.
  • Rol belirsizlikleri de üstesinden gelinmesi gereken başka bir engeldir. Bazı aile üyelerine fazladan stres ve iş yükü binmesine sebep olabilir. Çocuk ve ebeveyn arasında roller değişebilir. Örneğin bazen evin büyük çocuğuna fazla sorumluluk yüklenebilir.
  • Özellikle boşanma sonrası durumlarda okul başarısı ile ilgili zorluklarla karşılaşılır. İlk 18 ayda çocuklarda fark edilir şekilde akademik zorluklar gözlemlenir. Özellikle erkek çocuklarında okula devamsızlığa sık rastlanır.
  • Çocukların kimlik edinimiyle ilgili de sıkıntılar olabilir. Güçlü bir kimlik geliştirmekte ve karşı cinsle ilişkilerde çocuklar zorluk çekebilir.
  • Yalnız olan ebeveyn kadın ise maddi olarak ciddi sıkıntılar yaşayabilir. Özellikle kadınlar yeterli miktarda ya da hiç nafaka alamadıkları durumlarda, bu durum onları ev idaresi ve çocukların ihtiyaçları konularında oldukça zora düşürür.
  • Karşılaşılan diğer bir zorluk da duygularla bağlantılıdır. Ebeveyn ve çocuklar tarafından sıklıkla ifade edilen hisler ümitsizlik, suçluluk, çaresizlik, keder, özlem, hüsran, depresyon ve inişli çıkışlı karşıt duygular içerir. Bu duygular geride kalan eş ya da ebeveynle sorunları çözmemiş olma farkındalığıyla birlikte gelir. İhtiyaç duyulan kişiye ulaşamama ya da yeterli şekilde ihtiyacı giderememe bu duyguları daha da karmaşık hale getirir. Zamanla bu duygular artar ve yoğunlaşır. Bu durum hem ebeveynin hem de çocukların iç dünyası açısından yaşam süreçlerinde farklı sıkıntılar olarak onlara yansır.
  • Parçalanmış aile gözüyle, önyargılı tutumlarla karşılaşmaları da oldukça sıkıntılı durumlardandır. Okul vb. ortamlarda çocukların olumsuz bir şekilde etiketlenme durumu olabilir ve bu durum çocuğu ve ebeveyni oldukça zor durumda bırakabilir.
  • Baba evine dönmek durumunda olan anneler için çocuğunu yetiştirmek oldukça zor hale gelir. Sınır, disiplin ve sorumluluk verme gibi konularda aile büyükleriyle ciddi sıkıntılar ortaya çıkabilir.
  • Baba-kız ya da anne-erkek çocuk kalma durumlarında farklı duygusal, cinsel ve sosyal gelişim konularında yeterli ve sağlıklı destek olamama durumları da söz konusu olur.

Yukarıda bahsedilen genel durumlar olarak görülmelidir. Her durumun zorlukları olduğu gibi güçlü yanları da mevcuttur. Ebeveynlerin yalnız kalma nedenlerine, yapısına, şartlarına, bakış açı ve dünya görüşlerine ve hatta eski eşin (diğer ebeveynin) desteğine göre zorlukların şiddeti ve algılanışı değişmektedir.

Yalnız ebeveynler ve çocukları etiketlenmemeli, onlara sorunlu olacakları gözüyle asla bakılmamalıdır. Günümüzde birçok yalnız ebeveyn bulunuyor. Söz konusu ebeveynlerin çocukları için türlü zorluklara katlansalar da çocuklarını ellerinden geldiğince ve şartları doğrultusunda, olabilen en iyi şekilde yetiştirmek için büyük gayret içinde olduklarını da hatırlatmak isterim. Ve son olarak yalnız ebeveynli ailelerin sıkıntıları olduğu kadar bütünlüğünü korumaya çalışan ailelerde de türlü zorluk ve sıkıntılar olabilmektedir. 

Bu yazımız da ilginizi çekebilir: Özgüven Sorunu Nasıl Aşılır ?

Hiç özgüvenim yok, ne yapmam lazım?

Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olmaktır. Özgüven eksikliğini ise kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlayabiliriz.

Etrafınızdaki kişilere istemediğiniz bir konuda hayır diyemiyor, ilişkilerinizde sınır koyamıyor, sosyal ortamlarda bulunamıyor, kendinizi değersiz ve yetersiz hissediyorsanız özgüven eksikliğiniz olabilir.

Özgüven eksikliği önemli psikolojik sorunları tetikleyebilir. Özgüven eksikliğinin temelinin, çok küçük yaşlarda atılmaya başladığını söyleyebiliriz.

Çocuk, bir davranış gösterdikten sonra çevresi tarafından takdir görüyorsa, sevgi ve saygı alıyorsa, kendisinin değerli ve yeterli olduğuna inanır. Bunun aksine çocuk, çevresinden sürekli eleştiri ve ceza alıyorsa kendisinin kötü, beceriksiz ve yetersiz biri olduğuna dair bir inanç geliştirecektir. Böyle durum ve davranışların tekrarlanmasıyla çocuk kendini değersiz, yetersiz görmeye başlayacaktır ve yanlış yapma, eleştirilme korkusu yaşayacak, özgüven sorunları da artık çocuğun problemi haline gelmeye başlayacaktır.

Bu arada önemli bir not; toplumda çok fazla önemsenmiyor ama özgüven eksikliği çocuk yaşlarda başlayıp yetişkin dönemde depresyon ve sosyal fobi gibi rahatsızlıklara yol açabiliyor.

ÖZGÜVENİNİZİ NASIL ARTTIRIRSINIZ?

• Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

• Gerçekçi olan ve beklentilerinizi karşılayan hedefler belirleyin. Makul seviyede hedefler belirleyin ki böylece başardığınız şeyler, başta ulaşmayı düşündüğünüz hedeflere yakın olsun. Bu durum özgüveninizi ve kendinizle ilgili memnuniyetinizi destekler.

• Bir şey başardığınızda kendinizle gurur duyun ve kendinizi ödüllendirin.

• Kötü veya üzücü bir şey olduğunda, olumsuz düşüncelerinizin farkına varın.

• Tamamen duygularınızla hareket etmek yerine, içinde bulunduğunuz durum hakkında mantıklı ve akılcı düşünün.

• Zayıf taraflarınız yerine, güçlü taraflarınıza ağırlık verin. Belirli konularda, diğerlerine göre daha becerikli ve iddialı olduğunuzun ve hayatınızın her alanında mükemmel olmanın imkansız bir şey olduğunun farkına varın.

• Yaptığınız ve başardığınız şeyleri sadece şansa bağlamayın. Bunun yerine, kişisel başarılarınız için kendinizle de gurur duyun.

• Fikirlerinizi savunun. Diğer bir ifadeyle başkalarının haklarını ihlal etmeden, kendi duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınızı, ihtiyaçlarınızı, dürüst ve net bir şekilde ifade etmeyi öğrenin.

• Haklarınıza sahip çıkmayı öğrenin ve sizin için makul olmayan isteklere “hayır” diyebilin. Fikirlerinizi açık ifade edebilme konusunda alacağınız bir eğitim, özgüveninizin gelişmesinde size çok yardımcı olabilir.

• Yaşamınızda önemli olduğuna inandığınız sorunların bir listesini çıkartın. Daha sonra bunları iyileştirmenin veya değiştirmenin yollarını yazın. Bütün sorunlarınız tabii ki kolay ve hızlı bir şekilde çözülemez ama hemen harekete geçebileceğiniz bazı alanlar da olacaktır.

• İlk önce kendinize merhamet gösterin. Kendinizi eleştirmekten, şikâyetçi olmaktan, mükemmel olma isteğinizden vazgeçin.

BUNLAR DA ÖNEMLİ!

• Görünüşünüze giyiminize dikkat edin, dik oturun. 

• Kötü şeyler yerine iyi şeylere ağırlık verin.

• Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

• Deneyimlerinizden ders çıkartın.

• Gerçekçi hedefler belirleyin.

• Cesaretli olun.

• Öğrenmeye devam edin.

• İşe yarar şeyler yapın.

• Basitliğe önem verin ve değişimi hoş karşılayın. 

Bu yazımız da ilginizi çekebilir : Kendinizi Sevmeyi Başarmak İçin 5 Adım

Hayatta Başarılı Olmak İçin Ne Yapmalısınız ?

Başarılı olmak istiyorum ancak tam olarak ne yapmam gerekiyor bilemiyorum, “Başarı duygusunu tatmak, etrafımdakilerden takdir ve övgü duymak istiyorum” diyorsanız bu yazı sizler için…

– Başarılı olmak istiyorsanız durağanlığın size her anlamda zarar verdiğini bilmelisiniz. Asla karar vermekten korkmayın. Ne kadar aktif bir yaşam sürdürürseniz hayatınızı o kadar güzel biçimde sürdürme imkânı elde edersiniz. Başarıya ulaşmak için aktif olmalı ve üzerinizdeki yılgınlığı bir kenara atmalısınız.

– Hayatınızla ilgili planlar yaptığınızda çok karmaşık biçimde düşünmeyin. Hedeflerinizi ve hayallerinizi ifade ederken kısa birkaç cümlelik özetle yetinin.

– Yaşamınızı sürdürürken de mümkün olduğu kadar sade bir tarz benimsemeye gayret edin. Basit düşünüp sade yaşamak şaşırtıcı derecede yaratıcılığa zemin hazırlar. Siz zihninizi ve yaşamınızı gereksiz ayrıntılardan arındırdıkça hayatınızın bir anda ne kadar da renklendiğine tanık olacaksınız.

– Geçmişe takılıp kalmayın. Geçmişte yaşadığınız olumsuz hayat deneyimleri moralinizi bozmasın. Yaşamın her “an”ı yeniden başlamak için fırsattır. Bu nedenle başarılı bir insan olmak için belli takvimler belirlemeye gerek yoktur. İçinde bulunulan her an, aslında yeni başlangıçlar yapmaya uygun birer zaman dilimidir.

– Başarıya giden yolda karşınıza çıkan engeller mutlaka olacaktır. Bu engelleri aşmak için iradeli olmanız ve yılmadan çalışmanız gerekebilir. Ancak bazı durumlarda vazgeçmeyi bilmek de şarttır. Vazgeçmenin çoğu zaman önemli kazanımlar sağladığını bilerek esnek bir yaşam felsefesi benimseyin.

– Yaşam bizim günlük hayatta yaptığımız küçük büyük tüm tercihlerin toplamıdır. Bu nedenle küçük detayları da önemseyin ve hayatın her anında nitelikli davranışlar sergilemeye gayret edin.

– Hiçbir zaman yaptığınız işte tek bir seçeneği göz önünde bulundurarak hareket etmeyin. Çünkü tek bir seçenekle yetinmeniz halinde işler ters gittiğinde çaresiz kalabilirsiniz. Her zaman elinizin altında birden fazla seçenek olsun. A seçeneğini tükettiğinizde B seçeneği hazır olsun. B seçeneği de işe yaramazsa C ve D seçenekleri de hazır vaziyette bulunsun.

– Başarıya giden yolda hayaller çok önemli bir yer tutar. Çünkü hayal etmek kişiyi motive eder ve hayallerin gerçekleşmesini sağlar. Ancak hayal edilen şeye ulaşmak için gerçekçi tercihler yapmak zorunludur. O halde başarılı olmak isteyen biri hayallerinin peşinden gitmeli ancak bu hayallere ancak çalışarak ve akılcı seçimler yaparak ulaşabileceğini bilmelidir.

– İnsanın içinde bulunduğu sosyal ortam onun davranışları üzerinde büyük etkiler yaratır. Siz de başarılı olmak istiyorsanız başarılı ve azimli insanlarla daha fazla zaman geçirmeye gayret edin. 

– Hayatta hiçbir şey mükemmel değildir. Yaşam kusursuzluğu ve mükemmelliği asla kabul etmez. Siz de yaptığınız işlerde en iyisini hedefleyen bir kişi olun ancak mükemmeliyetçi davranarak kendinizi hırpalamayın. Elinizden gelenin en iyisini yapın ve elde ettiğiniz sonuçlar hakkında önyargısız kararlar verin.

– İnsan bir işe hazırlıklı olarak başladığında her zaman daha başarılı olur. Siz de yapacağınız işler öncesinde mutlaka bir ön hazırlık yapın. Eğer ön hazırlık yaparsanız iş sırasında acemilik çekmezsiniz ve karşınıza çıkabilecek sorunları daha kolay çözersiniz.

– Başarıya giden yolda bazen başarısızlıklarla karşılaşabilirsiniz. Önemli olan bu başarısızlıklarınızdan ders çıkarmanızdır. Bu konuda özeleştiri yapmaktan kesinlikle çekinmemek gerekir. Her başarısızlıkta kendisini suçsuz kabul edip başka insanları suçlamak doğru değildir. Sağlıklı özeleştiri yapılması, bir daha aynı hatalara düşmeden başarının yakalanması için son derece büyük önem taşımaktadır.

– Kişinin yaşayacağı uyku problemleri hem ruhsal dengesini bozar hem de zihinsel olarak performansının düşmesine neden olur. Ayrıca uykusuz kalan kişi kendisini yorgun ve güçsüz hisseder. Bu olumsuz durumlar da başarısızlığa davetiye çıkarır. Başarılı olmak istiyorsanız konforlu ve yeterli uyku uyumaya dikkat edin ve her zaman dinlenmenin en önemli ihtiyaçlardan biri olduğunu kabul edin.

– Başarı yolunda ilerlerken sağlığınızı ihmal etmeyin. Sağlığınızı kaybettiğiniz zaman başarı da dahil olmak üzere her şeyden mahrum kalacağınızı bilin. Sağlıklı bir insan olduğunuz zaman başarılı bir insan olma ihtimalinizin de her zaman mümkün olduğunu göz önünde bulundurun.

– En az bedensel sağlık kadar ruhsal sağlık da yaşamımızda önemli bir yer tutar. Ruhsal sorunlarınız olduğunda bunları bir uzman yardımı ile çözmeye çalışın.

– Her zaman güzel görünmeye gayret edin. Bakımlı ve şık olmanızın sosyal ortamda size büyük avantajlar sağladığını deneyip yaşayarak göreceksiniz.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir : Kendinizi Sevmeyi Başarmak İçin 5 Adım

Kendinizi Sevmeyi Başarmak İçin 5 Adım

Kendinizi Sevmeyi Başarmak İçin 5 Adım

Kendinizi sevmeyi başarmak aslında hiç de zor değil. Özgüven eksikliği yaşayan insanların kimi onları küçümseyen, sağlıklı bir şekilde özgüven duygusu aşılayamayan bir ailede dünyaya gelmek gibi bir şansızlığa sahip. Diğerleriyse ya fiziksel görünüşlerinden, engellerinden dolayı ya da kendilerinin farkında olmadığı bir sebepten ötürü kendini bir türlü sevemiyor.

Değersizlik hissiyle birlikte kendini sevmeme duygusu bir kez zihninizde yer edindiyse aksine inanmak zor gelebilir. Hatta güzel olmadığınız, başarısız olduğunuz, kimsenin sizi sevmediği gibi kendi yarattığınız masallara inanır durursunuz. Kendinizi olduğunuz gibi kabul ettiğinizde, onayladığınızda ve sevdiğinizde, her şey zamanla yoluna girecektir.

Kendini sevmek ve onaylamak, güven ortamı yaratmak, kendine güvenmek, layık olduğunu düşünmek ve kendini olduğu gibi kabul etmek, kişinin kafasının içinde yeni bir düzen ve daha sevecen ilişkiler kurması demektir.

Kendini ve bedenini seven bir kişi ne kendini ne de başkalarını kötüye kullanır. Çünkü kendini onaylama ve kabul etme, kişinin hayatının her boyutunda olumlu değişimlerin olması için temel bir anahtardır.

Kendini sevmek, hiçbir şey için kendinizi eleştirmemeyle başlar. Kendinize gösterdiğiniz anlayış ve şefkat bu kısır döngüden çıkmanızı sağlar. Bu nedenle kendinizi eleştirmek yerine kendinizi onaylamayı denemelisiniz. Çünkü ruhsal ve bedensel sorunları çözen sihirli değnek kendini sevmek ve onaylamaktır. Kendinizi iyi hissettiğiniz zaman, hayatınız da düzgün gidecektir. Aşık olduğunuz dönemlerde sorunlar yokmuş gibi hissedebilirsiniz, kendini sevmek de aşık olmak gibi güzel duyguları ve güzel olayları size getirecek, sizi havada dans ediyormuşçasına hafif hissettirecek bir süreçtir. Yani kendinizi sevmek iyi hissetmenizi sağlar.

Kendimizi sevmeyi başarmanın bazı aşamaları kısaca şöyle:

1. Duygularınızın size verdiği acıyı hissetmeye ve sorumluluğunu üstlenmeye istekli olmalısınız. Yani ilk adım olarak her türlü olumlu olumsuz duyguya kucak açın ve kendinizi anlamaya çalışın.

2. Öğrenmeye hevesli olmanız da önemli. Bilinçli olarak kendinizi sevmeyi öğrenmeye çalışın. Bakış açınızı genişletmek de size çok yardımcı olabilir. Bilmediğiniz yerler keşfetmek perspektifinizi büyütebilir.

3. Yanlış inanışlarınızı ortaya çıkarın. “Beni endişelendiren, depresyona sokan, bana suçluluk, utanç, kıskançlık, öfke, yalnızlık ya da işe yaramazlık hissi veren tüm acı verici duygular hakkında neler düşünüyor veya ne yapıyorum?” sorusunun cevabını yine kendi içinizden, yani duygularınızdan bekleyin.

4. “Kendimi sevmek için neler yapabilirim?” Sorusunu sormak ve cevapları için eyleme geçmek gerekli.

5. Son olarak kendinizi sevip kendinizle iletişime geçmeniz, diğer insanları da sevmenize ve onlarla duygusal bağlar kurmanıza ön ayak olacaktır.

Heyecan dolu, neşeli, sımsıcak bir hayatın anahtarı kendinizi sevmenizdir Kendinizi sevebilmek birçok sebepten zor gelebilir ancak yapılan araştırmalara göre kendinizi sevmeden hayatta mutlu olmanızın neredeyse imkânsız…

Bu yazımız da ilginizi çekebilir: Ergenlik Dönemindeki Çocuğa Nasıl Davranılmalı?

Gençlerle İletişim Nasıl Kurulur?

Gençlerle iletişim kurmak, küçük çocuklarla iletişim kurmaktan oldukça farklıdır, çatışma ve strese neden olabilir. Ebeveynlerin en çok yakındıkları ve zorlandıkları konulardan bir tanesi genç olan çocuklarıyla iletişim kuramamaktır. Yani onlarla konuşmanın ne kadar zor olduğundan, çocuklarının kendileriyle hiçbir şey paylaşmadıklarından veya kendilerini dinlemediklerinden sıklıkla şikâyetçidirler. Peki, gençlerin ebeveynleriyle ilgili yakındıkları konular ya da durumlar yok mu?

Elbette gençlerin ebeveynleriyle ilgili yakındıkları konular da var. Örneğin; ebeveynleri tarafından sürekli öğüt verilmesi, yönlendirilmeye çalışılmaları, yargılanmak, eleştirilmek, kıyaslanmak, aşağılanmak, isim takılarak dalga geçilmek. Bunun yanında gençler de dinlenilmediğini, değer görmediğini düşünüyor ebeveynleri tarafından. Hatta gençlerin en çok şikâyet ettikleri durumlardan biri sürekli konuşan, dinlemeyen, sorumluluk hatırlatan anne babalar oluyor.

Gençler kendilerini aile içinde değerli ve önemli hissetmediklerini, onların da çeşitli sıkıntıları olabilecekleri konusunda ebeveynlerinin hassasiyet göstermediklerini, bu sıkıntıları görmedikleri ya da görmek istemediklerini düşünüyorlar.

Gençlerin de istediği aslında paylaşmak, ancak yargılanmadan, eleştirilmeden sonuna kadar dinlenildiği bir konuşma ortamında sıkıntılarını, içtenlikle ailesiyle paylaşmak istiyor. Ancak onların da görüşüne göre çoğunlukla öğüt aldıklarını ve anne babalarının onları hiç dinlemek istemediklerini, anne babalarından aynı şeyleri duymaktan onlar da sıkıldıklarını sıklıkla belirtiyorlar.

GENÇLER GÜVENİLMEK İSTİYOR

Gençlerle olan görüşmelerde çoğunlukla karşılaşılan diğer yakındıkları bir durumda keşfetmelerine, deneyimlemelerine izin verilmemesi durumu. Bu yaşantıyı, doğaları gereği yaşamak istiyorlar, ailelerinin onlara güvenmelerini istiyorlar.

Ancak burada herkes kendine göre çok haklı. Ebeveynler çocuklarıyla aralarında geçen daha önceki çatışma, paylaşmama vb. gibi birçok olumsuz olayı referans alarak daha evhamlı, endişeli bazen panik duygularıyla birlikte hareket ediyorlar. Ancak ebeveynlerin de belirttiği ortak sıkıntı şu ki; “çocuğuma iletişim anlamında ulaşamıyorum.” Çoğu kez kavga çıkacak diye uzak durmayı seçen ebeveynler de var ve bu durum zayıf olan iletişim bağlarının daha da zayıflamasına belki de kopmasına neden olabiliyor.

EBEVEYNLERE ÖNERİLER

Gençlerle iletişim kurmak, hassas bir çizgide yer alan ama hepimizin başarması gereken bir beceri.

Peki, ebeveynler olarak ne yapalım, nasıl konuşalım dersek bununla ilgili önemli hususlar var. Fakat bunun için her iki tarafın da zamana, sabra, çaba göstermeye ihtiyacı var.

Ebeveynler için önemli hususlar şu şekilde:

1. Gençlerin sıkıntılarını sizin nazarınızda önemli olup olmadığına bakmaksızın sadece dinleyin. Dinlerken vereceğiniz cevaplara odaklanmak yerine çocuğunuzun duygularını, hissettiklerini anlamaya çabalayın ve bunu ona hissettirin.

2. Siz de aynı şekilde kendi endişelerinizi, duygularınızı tüm samimiyetinizle şefkatli bir duruşla ifade edin.

3. Çocuğunuzun sorunlarına çare bulmak yerine birlikte düşünmeyi alışkanlık hale getirin. Onların da bilgiye, tecrübeye ve yönlendirilmeye ihtiyaçları var ancak bunu nasıl yaptığınız onda saygı uyandıracak temel meseledir.

4. Karşı gelmeleri, isyan etmeleri, doğaları gereği gelişim dönemlerinin bir parçasıdır, bunu bilin ve anlayın. Ancak sizin de onlara bu yaşa kadar gelirken ki yıllarda nasıl model olduğunuzu hatırlayın. Düzeltmeniz, törpülenmeniz gereken sizin de çıkışlarınız ve tepkileriniz varsa bunları görün, sağlıklı olana siz de geçin. Yani size yapılmasını istemediğiniz davranışı siz de yapmayın. 

5. İfade özgürlüğüne, fikirlerine, düşüncelerine katılmasanız, hak vermeseniz de saygı duyun ve dinleyin.

6. Göz teması kurarak dinleyin ve sözünü asla kesmeyin.

7. Kavga çıkacak diye asla uzak durmayın.

8. Çocuğunuzun gözünde değerli olduğunuzu hissetmek istiyorsanız çocuğunuza değerli olduğunu siz de hissettirin.

9. Hata yaptığınızda özür dileyin ve telafileri harekete geçirin. Bu davranış hem sizinle hem de kişilerarası ilişkilerinde ona da model olacaktır. 

Bu yazımız ilginizi çekebilir: Ergenlik Dönemindeki Çocuğa Nasıl Davranılmalı?